Pompeo, Veliaht’ı kurtarabilir mi?
Pompeo'nun Riyad-Ankara hattındaki seyahatinin amacı Kaşıkçı skandalı ile ilgili gelişmeleri takip etmekti. Yaygın kanaate göre ve Riyad'dan yayımlanan fotoğraf karelerinden anlaşıldığı kadarıyla Washington, Veliaht Bin Selman'ı Kaşıkçı skandalından sıyırabilecek bir formülün peşinde. Kariyerinde CIA Direktörlüğü bulunan Pompeo'nun bu vazife ile görevlendirilmesi de ilginç. Amerikan medyasının ve senatörlerin baskısına rağmen Başkan Trump'ın Suudi Arabistan'ı kaybetmemek için "başına buyruk katiller" söylemine tutunması da bu eğilimi gösteriyor.
Ancak İstanbul'daki konsolosluğa gelen Suud ekibi içinde Veliaht'a yakın isimlerin olması bu "sıyırma" operasyonunun çok zor olduğunu düşündürüyor.
Pompeo'nun Suud'lu yetkililere güvendiğini söylemesi yeterli değil. Kanıtlar ortaya çıktıkça mevzu, Pompeo'nun operasyon yeteneklerini aşan bir yere gidiyor. Anlaşılan Trump, son noktaya kadar kollayıcı tavrını değiştirmeyecek.
Kasım seçimlerine kadar Washington gündeminde kalacağı belli olan Kaşıkçı meselesi aydınlandıkça tartışma Veliaht'ın siyasi kaderi üzerinde toplanmaya devam edecek.
Kritik soru, otoriter uygulamalarıyla meşruiyetini kaybeden bir Veliaht'ın bu skandaldan sonra ülkesini en az 40 yıl daha yönetecek bir lider olarak geriye kalması mümkün mü? Suud hanedanı içindeki muhaliflerin sert şekilde bastırılmış olması ve Washington'dan yeşil ışık gelmedikçe herhangi bir hareketlenmenin işe yaramayacağı aşikâr. Veliaht mevcut skandalı savuşturmak için sonuna kadar direnir. Ancak Arap halkları nezdinde uzun vadeli lider olma meşruiyetini şimdiden kaybetmiş görünüyor.
Menbiç'den başlanabilir
Pompeo'nun Brunson kararından sonra Ankara'ya gelmesi Türk-Amerikan ilişkileri açısından da önemliydi.
Kaşıkçı skandalının da gösterdiği üzere ABD'nin Ortadoğu'daki birçok olayla ilgili olarak Ankara ile yakın ilişkilere ihtiyacı var.
Brunson'ın ülkesine dönmesi, psikolojik bir faktörün ortadan kalkması açısından kritikti.
Şimdi Washington ve Ankara'nın önünde zorlu bir süreç bulunuyor. Hem temel yapısal sorunlarda (Suriye, YPG, FETÖ, Rusya ile ilişkiler ve İran yaptırımları) hem de ilişkilere yük bindiren ikincil konularda mesafe alınması gerekiyor. Yaptırımlar, Hakan Atilla ve Halk Bankası konularının hızlıca aradan çıkarılması gerekiyor. Bunlar asıl sorunlar üzerine bindirilmiş, gerilimli ortamın ürettiği ikincil hususlar. Ve ilk pozitif adımların buralardan atılması aslında oldukça kolay ve yarayışlı.
İlişkilerde asıl açılım Menbiç uzlaşmasını hayata geçirmek üzerinden yürütülebilir.
YPG'yi Menbiç'ten temizlemek Türk-Amerikan ilişkilerinde güveni tesis edecek bir süreci başlatabilir.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Pompeo'nun yanında Trump'ın Suriye Özel Temsilcisi J. Jeffrey de vardı.
Türkiye'nin tezlerini iyi bilen bir isim olan Jeffrey, Türk medyasına yaptığı açıklamalarda ABD'nin Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye tehdit oluşturacak bir devlet kurma peşinde olmadığını söyledi.
Bu açıklamanın Rus Dışişleri Bakanı Lavrov'un ABD'nin Suriye'deki emellerine dair söylediklerine bir cevap mahiyetinde olduğu açık. Afrin ve İdlib'de Ankara ile çalışabilme becerisi ortaya koyan Moskova'nın söylediklerinin Washington tarafından somut gelişmelerle karşılanması gerekir. Menbiç uzlaşmasının hayata geçirilmesi iyi bir model olabilir.
Fırat'ın doğusunda önce Arapların yoğun olduğu Rakka gibi yerlerde uygulanabilir.
Sonrasında da YPG varlığını tümüyle dönüştürecek bir forma sokulabilir.
Rusya, Türkiye ile Suriye'de çalışabilecek bir zemini oluşturabilirken ABD'nin aynısını yapamaması ciddi bir başarısızlık. ABD, Suriye'yi terk etmeyeceğine göre Türkiye ile işbirliğine gitmeden ne siyasi çözüm sürecinde başat rol oynayabilir.
Ne de İran'ı sınırlandırabilir.
Türkiye'nin hedefi olan YPG kalıcı bir partner olamaz.
Washington'un YPG'ye desteği sürdükçe Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerdeki yapısal sorunlar da çözülemez.
Yeni jeopolitik hesapların yapıldığı dünyamızda bu durum müttefikleri bambaşka bir mecraya taşıyabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)