Kaşıkçı skandalı ve bölgesel düzen
Konsolosun rezidansı şüphelerin odağında ve infaza dair ses kaydının olma ihtimalinden bahsediliyor.
Türk güvenlik birimleri olayı açığa çıkarmak için büyük gayretle çalışırken Ankara Riyad'a daha net sorular soruyor.
Başkan Erdoğan, Macaristan dönüşü "ülkemizde cereyan etmiş böyle bir hadiseye sessiz kalamayız açıklamasında bulundu." Suudi Arabistan başkonsolosluğunda "ileri derece kamera sistemleri" olduğundan bahsetti.
Yine, Senato baskısı altındaki Başkan Trump da söylemini sertleştirmeye başladı: "Bu bizim için oldukça ciddi bir olay. Türkiye ile yakından bir işbirliği içindeyiz ve ne olduğunu öğreneceğiz" dedi.
Şurası net ki, Riyad'dakilerin zannettiğinin aksine bu olayın üstü örtülemeyecek; faili meçhul olmayacak.
Washington'un Ortadoğu'daki varlığına bağlayan değerlendirmeler de mevcut. Önceki gün Bloomberg'de "Kaşıkçı olayının ABD'nin bölgeden çekilemeyeceğini ve idareyi bölgedeki ülkelere devredemeyeceğini gösterdiğini" anlatan bir yazı vardı. Hüküm cümlesi de şöyle: "ABD'nin çekildiği bir Ortadoğu istikrarlı ve barış içinde olmayacaktır."
Önce Veliaht Selman'ın veliahtlığı ele almasına, sonra da içeride hanedandaki muhaliflerini sindirmesine tanık olduk. Katar ablukası da Trump ve damadıyla yakın ilişkilere duyulan güvenin sonunda gelmişti. Kaşıkçı, peşine düşülen muhaliflerin önemlilerindendi, ancak sonuncusu da değil.
Kaldı ki, ABD, liberal düzeni koruma iddiası varken de Ortadoğu'ya çatışmayı körükleyen şekilde müdahil olmuştu.
Afganistan ve Irak işgallerinin getirdiği dramlar (yüzbinlerin ölümü, milyonların mülteciye dönüşmesi ve radikal örgütlerin şiddeti) hâlâ zihinlerde duruyor. Şimdi Washington, Riyad, Abu Dabi ve Tel Aviv'i destekleyerek bölgeden çekilmiş olmuyor. Aksine farklı bir yöntemle yeniden müdahil olacağı şartları hazırlıyor.
Bu sebeple Kaşıkçı olayını, "Ortadoğu'dan çekilemeyiz, müttefiklerimiz orada düzen kuramaz ve yeni Kaşıkçı skandalları olur" diye yorumlamak anlamlı değil. Zaten Washington'un bölgeden çekilmeyeceğini herkes biliyor. Angajman usulünü, çalıştığı aktörleri ve hedeflerinin bölgenin gerçekliklerine uyumunu gözden geçirmesi lazım. Türkiye'nin dengeleyici rolü güçlendirilmedikçe bölgemizdeki Körfez- İran rekabeti yönetilemez. Barış ve düzene dönülemez. Bunun bilinmemesi mümkün değil; demek ki düzen arzu edilmiyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)