New York’tan Berlin’e stratejik notlar
Trump iç kamuoyuna hitap eden bir konuşma yaptı. Kendini "en başarılı yönetim" ilan etmesi ise kahkahalarla karşılandı. Ancak bu arada Amerikan istisnacılığının yeni bir versiyonu olan "Önce Amerika" sloganının içeriğini netleştirdi. ABD'nin egemenliğini vurgulayarak "küreselleşme ideolojisini" reddettiklerini, "vatanseverlik doktrinini" kabul ettiklerini açıkladı. Bu doktrin uluslararası kuruluşların ve çok taraflı anlaşmaların radikal şekilde gözden geçirilmesine dayanıyor. Trump'ın, Uluslararası Ceza Mahkemesi, UNESCO ve BM İnsan Hakları Konseyi'ne yaptığı sert eleştiriler sadece son örnekler. Hızını alamayan Trump ayrıca, BM'yi oluşturan her millete de egemenlik ve bağımsızlık önerisinde bulundu. Kuzey Kore liderine teşekkür ederken İran ve Venezuela'yı hedef tahtasına koydu. Diğer bir eleştirisi de Almanya'ya yönelikti.
Trump, Polonya'yı Rusya'ya bağımlılıktan kurtulmak için Baltık boru hattını kurmaya yönelmekle övdü. Almanya'nın mevcut gidişatı değiştirmedikçe Rus enerjisine tümüyle bağımlı olacağını iddia etti. Erdoğan ise konuşmasında, Güvenlik Konseyi'nin "dönüşümlü üyelik" şeklinde reforme edilmesini istemekle yetinmedi. Gelir adaletsizliğine, terörle mücadeledeki sorunlara ve mültecilere insani yaklaşımın önemine değindi. Türkiye'nin küresel insani diplomasi çabalarını anlattı. Dahası, dünya milletlerini "adil bir küresel yönetim sistemi" kurmaya çağırdı. Bu çağrı BM sisteminin Somali'den Suriye'ye aciz kaldığı dramlarda rol almasını isteyen olumlu bir öneri içeriyor. Trump'ın bencil vatanseverlik doktrini karşısında Erdoğan küresel insani sorumluluktan ve dünya ölçeğinde "adalet dairesini" kurma ihtiyacından söz etti. Ticaret savaşlarına ve korumacı politikaların yaygınlaştırılmasına karşı çıktı. Dünya Ticaret Örgütü, G 20 ve AB ile yürüyen Gümrük Birliği'ne desteğini açıkladı. İşte 73. Genel Kurul konuşmaları gösterdi ki Washington, II. Dünya Savaşı öncesinin dış politika kodlarına geri dönüyor. Trump'ın Berlin'e yönelik enerji bağımlılığı eleştirisi meselenin sadece bir yüzü. Diğer yüzünde de Berlin-Washington ticaretindeki fazlanın verdiği rahatsızlık bulunuyor. Dolayısıyla, Trump'ın "zenginliğimizi yağmalatmayacağız" tehditlerinin muhataplarından biri de Almanya. Artık görülüyor ki, Transatlantik ittifakı da yapısal olarak değişmek zorunda. Ve ABD'nin bu tercihi, Trump gitse kolaylıkla değişmeyecek. Bu yüzden ABDAvrupa ilişkileri artık eskisi gibi olmayacak. Washington, Ortadoğu politikalarında Avrupalı müttefiklerinin ne kadar etkileneceğini umursamayacak. Trump'ın önümüzdeki aylarda uygulamaya koyacağı yeni İran ambargoları ve Filistin'e dayatacağı "Yüzyılın barışı" Avrupa ve Türkiye için de yeni sorunlar demek. İran ambargosunu aşmak için dolar dışında yeni bir finansal mekanizma kurma arayışı gibi. Ve Almanya'nın Rusya'yı dengelemek için Türkiye'ye şiddetle ihtiyacı var.
İşte bu karşılıklı ihtiyaçlar sebebiyle Erdoğan Berlin'e gelirken ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açılmasını istedi. Frankfurter Allgemeine Zeitung'daki makalesinde yeni küresel olaylar karşısında ortak tehditlere odaklanmayı önerdi. Terör tehdidi (FETÖ, PKK ve DHKP-C), mülteci sorunu, ticaret savaşları, merkantilizm ve aşırı sağın yükselişi ile birlikte mücadeleye çağırdı. Demem o ki, "stratejik ortaklık" tabiri yeni dönemde Ankara-Berlin hattı için daha uygun bir ifade olabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)