Bu defa farklı, daha “güzel bir başlangıç”
Beyannamede en çok geçen sıfatın "güçlü" olduğunu fark etmemek mümkün değil. En temel fark ise cumhurbaşkanlığı sistemine göre hazırlanmış olmasıydı. Erdoğan her daim bir yenilikle seçmenin önüne çıkmayı biliyor. Bu defa güçlü Meclis, güçlü Türkiye mesajını öne çıkardı. Ve bakanları milletvekili listesine koyarak bu iddiasının ciddiyetini gösterdi.
Beyannamenin özetinin "Vakit güçlü Türkiye'nin vakti" olduğunu söyleyebilirim. Erdoğan'ın beyanname konuşması önce manifesto türü bir coşku ile başladı. Sonra sektörel hedeflerle devam etti ve 146 projenin tanıtımıyla tamamlandı. 2002, 2007, 2011 ve 2015 beyannameleri ile karşılaştırıldığında 2018 beyannamesinin en güçlüsü olduğu söylenebilir. On altı yıllık iktidar tecrübesinin özgüvenini, tecrübesini ve yeni bir sisteme geçişin iddiasını taşıyordu.
"Manifesto" ile gelecek vizyonunu ortaya koyan Erdoğan, "beyanname" ile yeni dönemdeki vaatlerini sektör sektör, detayları ile ve proje adlarını vererek kamuoyu ile paylaştı. Beyanname elbette nükleer santrallerden havaalanlarına, otoyollardan barajlara, hızlı trenden savunma projelerine kadar çok sayıda mega proje ile dolu. Ancak beyannamede iki husus daha öne çıktı.
İlki, Erdoğan, 2002'den bu yana yürüttüğü "reform ve demokratikleşme" tercihini güçlü demokrasi vurgusuyla yeniledi. İrfan merkezlerine ve cem evlerine hukuki statü verme vaadi bu perspektife uygun bir örnek oldu.
İkincisi, Türkiye'nin değişen sosyolojisine uygun olarak çevre, şehirleşme, eğitim, sağlık alanlarında "mikro projelere" dikkat çekti. İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde "millet bahçeleri" yapılması buna bir örnek. En çarpıcı olanı da Atatürk havalimanının Central Park, Hyde Park türü, onlardan daha büyük bir park olarak düzenlenecek olması.
Erdoğan icracı bir başkan olarak ve tüm Türkiye'yi şehir şehir bilen bir belediye başkanı gibi yaptığı ve yapacağı projeleri sayarken heyecan doluydu. "Yaptıklarımız" ve "yapacaklarımız" şeklinde sunulan vaatlerin kapsamının genişliği, AK Parti'nin "icraat ve hizmet" iddiasını bütün hızıyla devam ettirdiğini gösteriyor. Nitekim Erdoğan konuşmasını bitirirken "hizmet siyasetinde bizimle yarışacak parti yok" iddiasını dile getirdi.
360 sayfalık beyannamenin ekonomi ve dış politika kısımları dengeli bir senteze dayanıyor. Son zamanda ABD'nin başını çektiği korumacı yaklaşım benimsenmiyor. Bir yandan dışa açık, serbest ticarete dayalı ve yatırım çeken ekonomik yaklaşım korunuyor. Diğer yandan ekonomik "kırılganlığı" aşmak için de üretimi artıran, borçlanma ihtiyacını azaltan bir "milli ekonomi" perspektifi de yer alıyor.
AB'nin "stratejik hedef" olarak tutulması, ABD ile gerginliğin aşılması ve Rusya ile yakın ilişkilerin devamı da dış politikadaki senteze karşılık geliyor. Elbette ana çerçeve "Türkiye merkezli çok boyutlu dış politika" yaklaşımına oturtuluyor.
Burada da bir denge var. Türkiye'nin milli güvenlik çıkarları ve terörle mücadelesi dış yardımlar ve mültecilere insani yaklaşımla bir araya getiriliyor. "Dünya beşten büyüktür" vurgusu ile küresel adalete işaret ediliyor.
Kısaca, Erdoğan bu defa Türkiye'yi yeni sistemle birlikte daha farklı, daha "güzel bir başlangıca" davet etti.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)