24 Haziran seçimlerine giderken halen cumhurbaşkanı adaylarına odaklanmış durumdayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Akşener'den sonra Abdullah Gül'ün de aday olup olmayacağı bugün netleşecek. Tercihini açıklamakta kullandığı argümanlar bu satırlar yazıldığında henüz belli değildi. Muhtemelen Gül'ün açıklamasından, tercihi ne olursa olsun, "bir demokrasi tartışması" çıkarılmak istenecektir.
Aslında erken seçimlerin böylesi bir gündeme oturtulacağı malumun ilamı. Muhalefetin yanı sıra Batı başkentlerinin erken seçimlere yaklaşımına bakıldığında her şey ayan beyan. Yani, Garp cephesinde yeni bir şey yok... Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), mevcut koşullarda düzenlenecek seçimlerin "Avrupakriterlerine uygun olmayacağı" bahanesiyle "erteleme" istedi.
ABD Dışişleri Sözcüsü Nauert de OHAL sebebiyle "tamamen özgür, adil ve şeffafbir seçim yapılabileceğinden endişeliyiz" açıklaması yaptı. Hollanda, Avusturya ve Almanya alelacele ülkelerinde seçim kampanyasına izin vermeyeceklerini ilan ettiler. Avrupa medyası ise seçimlerin "adil olmadığı" iddiasıyla ve "TürkSultan'ın, Osmanlı Putin'in despotluğayürüyüşü" hakaretleriyle dolu. Bütün bu suçlamalar Türkiye'nin "artık demokrasi" olmadığı argümanına dayanıyor. Kuşkusuz, Avrupa medyasının "despotluk" söylemi muhalefetin adaylarına ve onların OHAL eleştirisi üzerinden "ya diktatörlükya demokrasi" ve "parlamenter sistemedönüş" kampanyasına destek amacı güdüyor. Anlaşılan, Batı medyası 16 Nisan referandumu sırasında yaşananlardan ders almamış. İngiliz, Alman ve Fransız gazetelerinin Erdoğan karşıtı manşet ve yorumlarının destekledikleri muhalefet adaylarına yaramayacağını göremiyorlar.
Bu seçimlerde Avrupa'nın, iktidar aleyhine bir "demokrasi tartışması" çıkarma isteği beyhude bir çaba. Bu tartışmanın Türkiye kamuoyunu muhalefet lehine neden etkileyemeyeceğini maddeler halinde sıralayayım. 1- Erdoğan karşıtlığı sermayesi sıradanlaşmış ve sınırlarına ulaşmış durumda. Hatta artık tersine çalışıyor. Bu sebeple Avrupa'nın Türkiye'nin seçimlerine müdahil olması Erdoğan'ın lehine olur. 2- Bu seçimler ülkemizin konjonktür olarak Avrupa etkisinden en otonom olduğu seçimler. Bir zamanlar Türkiye'nin güvenliğine ve istikrarına katkı yapan AB, şimdi teröre (FETÖ, PKK) destek olmakla eleştiriliyor. 3- Suriye kaynaklı terör ve mülteci sorunlarında Avrupa'nın Türkiye'yi yalnız bıraktığı hissiyatı çok yaygın. 4- ABD ile Suriye merkezli gerilimler ve bölgemizdeki kaos, Batı ittifakının tümüne karşı halkımızdaki güvensizliği besliyor. 5- "Erdoğan'ın ülkesi" diyerek Türkiye'yi iteleyenler bunun Türk halkının demokratik tercihini, milli iradesini hiçe saymak olduğunu göz ardı ediyor. 6- 15 Temmuz direnişiyle Türkiye'de yeni bir siyasi bilinçlenme trendi var. Son yılların türbülansı ve meydan okumaları içeride otonom bir demokrasi anlayışı geliştirdi. Bu sebeple dış müdahaleler Erdoğan'ı ve Cumhur İttifakı'nı güçlendiriyor. 7- On altı yıldır iktidarda olan Erdoğan demokratikleşme ve reform geçmişiyle bilinen bir siyasetçi. Son dönemin krizlerini de hep sandığa giderek çözdü. 16 Nisan referandumu ile halkın doğrudan seçtiği cumhurbaşkanının hükümetini kurmasını sağladı. Ve bunu milletin iradesine teslim olmak şeklinde formüle etti.
İşte bu sebeplerle muhalefetin "parlamentersisteme" dönme önerisi demokrasidenziyade kaosa ve krizlere dönüşolarak görülecek. Yine Avrupa medyasındaki"demokratik muhalefet-diktatörErdoğan" söylemi de dış müdahale olarakalgılanacak. Peki, muhalefet adaylarınayaramayan bu söylem Avrupa siyasetçilerinebir katkı sağlar mı? Türkiye'yi veErdoğan'ı muhalif yazarların köpürttüğü gibi"dize getirir" mi? Elbette hayır... Aksinebeş yıldır Erdoğan'ın gitmesi için çabalayanBatılı çevreler, ileride "Türkiye'yi nedenkaybettiklerini" anlatacak malzeme biriktiriyorlar.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.