Kontrollü gerilim devam eder
Başkan Trump'ın "akıllı füze gönderme" twiti ile başlattığı gerginliği, kabinesindekiler "kontrol" altına almakla meşgul.
Esed'i Duma'da kimyasal silah kullanması sebebiyle cezalandırma hamlesinin Rusya ile sıcak karşılaşmaya gitmesi istenmiyor. ABD Savunma Bakanı Mattis gerginliğin "kontrolden çıkması" kaygısını açıkça ifade etti.
Rusya cenahındaki kaygı ise ABD müdahalesinin geniş çaplı olması. Nitekim Rus dışişleri bakanı Lavrov, "Suriye'de Libya gibi maceraya kalkışmayın" uyarısıyla bu endişeyi ortaya koydu.
Almanya'nın saldırıda yer almayacağını açıklamasından sonra en ateşli taraftar olan Fransa Cumhurbaşkanı Macron da Rusya ile diyalog ihtiyacının altını çizdi.
Britanya medyası Rusya ile muhtemel sıcak savaşın "tehlikelerinden" bahseden yorumlarla dolu.
ABD savaş gemilerinin Akdeniz'e doğru yolda olduğu ve 8 hedefin vurulmasının planlandığı haberlerine bakılırsa gerilim kontrollü şekilde devam edecek.
Rusya'nın endişelerini gözeten bir yöntem aranabilir ancak Esed'i cezalandırmaktan vazgeçilmez. Zira mesele sadece Rusya'nın resti karşısında ABD'nin geri adım atmasının getireceği itibar kaybı değil. Artık biliyoruz ki, Trump gerilim çıkarma, düşürme ve tekrar yükseltme konusunda oldukça rahat.
Kuzey Kore, Çin ve Suriye krizleri buna örnek. Önümüzde İran nükleer anlaşmasının onaylanmaması gerilimi bizi bekliyor.
Hatta Trump'ın "kontrollü gerilimi" bir tür taktik olarak kullandığı görüşündeyim.
Düzen ve anlaşma adına ne varsa hepsini sarsarak, yeniden ele alarak Amerikan milli menfaatlerini koruyacağını düşünüyor.
TTP'den çekilmesi ve geri dönme sinyalinde, Çin ile ticaret savaşında, Avrupa ile konu bazlı yakınlaşmalarında ve hatta İsrail-Filistin meselesine yaklaşımında bu taktiğin izlerini görmek mümkün.
Bu tür deneme yanılmaların getireceği maliyetleri de önemsemiyor, yeter ki seçmeni nezdinde olumsuz bir algı oluşmasın.
ABD- Britanya- Fransa ittifakının Esed'i cezalandırma çabasından vazgeçmeyeceklerini düşünmemin asıl sebebi bu krizi Suriye masasına tekrardan oturmak için kullanacakları yönündeki kanaatim.
Astana süreciyle Suriye'ye ağırlığını koyan Rusya, Türkiye ve İran liderlerinin Ankara'da verdiği üçlü fotoğraf Batı başkentlerinde alarm zillerini çaldırdı. Suriye'de Batı'nın denklemin dışında kaldığı fikri yaygınlaştı.
Bu gidişle ne Rusya'nın Ortadoğu ve Akdeniz'deki nüfuzunun ne de İran'ın yayılmacılığının sınırlandırılabileceği görüşü öne çıktı. İşte bu ortamda Esed'in belki de İdlib'deki muhaliflere "ders olsun" amacıyla kullandığı "kimyasal" ABD, Britanya ve Fransa'ya Suriye masasında aktif olma fırsatı tanıdı. Deaş sonrası Suriye'de Batı'nın ilgisinin Esed'in geleceğine odaklanması Türkiye'nin elini güçlendirir.
Geldiğimiz noktada Suriyeli muhaliflerin tek hamisi Türkiye kaldı. Hem ABD ve Avrupa ile hem de Rusya ve İran ile işbirliği yapabilen Türkiye "kontrollü gerilim" ortamını iki yönlü kullanabilir.
İlki, YPG ile mücadelesinde ABD ile daha verimli müzakereler yürütebilir ve somut sonuçlar alabilir. İkincisi, Esed'in gidişi ile sonuçlanacak bir siyasi süreç için Cenevre süreci yeniden canlandırılabilir.
Bunun için de Ankara'nın gerilimin iki tarafı arasındaki dengeleyici rolü oynamaya devam etmesi lazım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)