Soçi uzlaşmasına Washington'ın nasıl bir tepki vereceği merak ediliyordu.
Deaş sonrası Suriye politikasını hâlâ açıklayamayan Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arayarak ilk tepkisini gösterdi.
Terörle mücadelede daha geniş işbirliği ve YPG'ye silah yardımının kesilmesi iki liderin mutabakata vardığı hususlar oldu.
Başkan'ın "saçma" bulduğu silah yardımının kesilmesi Pentagon ve Dışişleri'nin hazırlıksız yakalandığı bir karardı.
Kuşkusuz, Beyaz Saray'ın bu hamlesi Suriye politikasını netleştirirken siyasi çözüm masasında zayıflayan konumunu toparlamaya yönelik... Bu sebeple Trump'ın telefonu Türkiye ile YPG, FETÖ ve davalar sebebiyle gerilen ilişkilerde küçük de olsa somut adım atarak işbirliği seçeneğini açık tutmayı hedefliyor.
Ankara'nın da, devam eden bütün krizlere rağmen, Washington ile işbirliğine açık olduğu aşikâr. Erdoğan, Soçi dönüşü gazetecilerle konuşmasında iki önemli mesaj vermişti.
İlki, "siyasetin kapılarının açık" olduğunu belirterek Esed'li geçiş çözümüne kapalı olmadığını gösterdi.
İkincisi, Başkan Trump ile görüşmek istediğini söyleyerek Soçi uzlaşmasının ABD ile Suriye'yi müzakere etmesine engel olmayacağını ima etti. Nitekim üçlü uzlaşmanın Putin cenahı da, Trump ile telefon görüşmesi yapmıştı.
Erdoğan'ın ABD ile müzakeredeki istekliliği hem Suriye'de çözüm bulunabilmesi için gerekli hem de Türkiye-Rusya yakınlaşmasının konu bazlı menfaat uzlaşmasından fazlası olmadığını göstermek için elzem.
Zaten Suriye'de siyasi çözüm için Soçi uzlaşması ve üç ülkenin garantörlüğü yetmiyor.
Rusya, İran ve Türkiye'nin yanı sıra ABD'nin de çözüm masasında olması gerekiyor.
Washington'un ise elbette oyunun dışında kalmak gibi bir niyeti yok. Cenevre süreci tamamlanmadan ABD'nin Suriye'den çekilmeyi düşünmediği, halen 4000 askeri ve 14 üssünün olduğu, hatta 2000 yeni asker konuşlandıracağı biliniyor. Taşeronu YPG üzerinden Suriye'de yüzde 25'lik bir hâkimiyet alanı bulunuyor.
Ankara'nın gözünde Soçi uzlaşması ABD'yi kenarda bırakmayı hedeflemiyor.
Aksine Türkiye, Rusya ve İran gibi Suriye'de karşıt konumda olduğu aktörlerle işbirliği yapabiliyor ancak ABD ile yapamıyor olmaktan memnun değil.
Kaldı ki Rusya'yı Suriye'de bu denli güçlendiren Obama'nın Suriye politikası ve Trump'ın aynı yoldan yürümesi oldu. Yine, Washington'un Türkiye'nin milli menfaatlerini ve güvenlik endişelerini hiçe sayması işbirliği zeminini daralttı.
Şimdi Trump bir adım atarak hem YPG hem de FETÖ ile ilgili yaklaşımlarında değişiklik emaresi sergiledi. Bu yeni tutumun zaman kazanmaya yönelik taktik bir adım mı yoksa Suriye, YPG ve Türkiye politikasında stratejik bir dönüş mü olduğunu yakında göreceğiz. Obama'nın verdiği sözleri tutmamasına benzer bir tavrın Washington-Ankara gerilimine olumsuz katkısı olacaktır.
Erdoğan, ABD kurumlarının Başkan Trump'a gösterdiği direnci anlayışla karşılasa ve işbirliği ihtimaline sürekli alan açsa da gerginlik sebebi olan süreçler devam ediyor.
Ve şurası çok net ki, Türkiye, son dönemde bölgesel krizlerde ABD'den ziyade Rusya ve İran ile çalışabiliyor.
Sözgelimi ABD, Rakka'da Türkiye ile ortak operasyon yapamazken, İran, Türkiye ile Katar ve Kuzey Irak krizlerinde işbirliği gerçekleştirdi. Rusya ise 2015'te dibe vuran ilişkiyi Halep ve İdlib operasyonlarında, Astana sürecinde ve nihayet Soçi uzlaşmasında somut bir düzleme taşıyabildi.
Blok ittifakı anlayışının çöktüğünü Suriye krizinin başından bugüne Ankara'ya çeşitli defalar gösteren Washington şimdi Türkiye ile hiç olmazsa konu bazlı işbirliği üretmek zorunda.
Trump yönetiminin Deaş sonrası Suriye politikasının belirlenmesi süreci buna imkân verecek mi görelim.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.