Erdoğan’ı “Dize getirmek” mi Türkiye’yi “kaybetmek” mi?
13.10.2017, Cuma
Ankara-Washington hattındaki gerilim, karşılıklı sarf edilen cümlelere artık daha net yansıyor. ABD Büyükelçisi giderayak Türkiye'nin "9 buçuk aydır Deaş saldırısınauğramamasını hükümetinin Ankara ileistihbarat alanındaki işbirliğine" bağlayan bir cümle kullandı. Bu cümle Ankara'yı "Deaş terörüile tehdit etmek" olarak algılandı. Başkan Trump'ın Deaş'ı Obama ve Clinton'un kurduğu yönündeki iddialarının hatırlatılması eşliğinde... Bu şekilde algılanmasının Türkiye kamuoyu açısından somut üç sebebi var:
İlki, Ankara ve Washington'un politikaları uzun süredir Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'da işbirliğinden rekabete doğru evrildi. Muhaliflerin eğitilmesinden Deaş ile mücadeleye kadar birçok alandaki işbirliği müzakereleri Türkiye'nin milli menfaatlerine zarar verecek sonuçlar üretti.
İkincisi, FETÖ ve PKK-YPG terörü ile mücadelede Washington'un Ankara'ya yardımcı olmaması onu Türkiye halkı nezdinde "terör destekçisi" konumuna getirdi. Obama'nın Suriye politikasını sürdüren bürokratlar nezdinde "taktik" olan destekler Ankara'nın hayati güvenlik endişelerini zirve yaptırdı.
Üçüncüsü, Trump Yönetiminin dağınıklığı sırasında "Erdoğan'a haddini bildirmeliyiz" havası Kongre dahil ABD kurumlarına hâkim hale geldi. Ve iki konsolosluk görevlisi hakkındaki FETÖ suçlaması ile tutuklama kararı verilmesi üzerine "Erdoğan'a taviz vermeyelim, sertçıkalım" anlayışı öne çıktı.
Halbuki Zarrab'ın ve HalkBank genel müdür yardımcısının tutuklanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görev başında olmayan korumaları için bile tutuklama istenmesi ABD kurumlarının "sert çıkalım" yaklaşımının tezahürü. Bu gidişat Washington-Ankara hattında onarılması uzun sürecek derin yaralar açıyor. Bırakın "modelortaklığı" "stratejik ortaklık" kelimesinin bile içi boşaldı. Ve hangi partiye oy verdiği fark etmeksizin Türkiye kamuoyunda ABD'nin "düşmancadavrandığı" hissiyatı yaygınlaştı.
Washington'daki bazı çevreler artan ABD düşmanlığını hükümete yakın medyaya bağlayarak suçluyu bulduklarını sanıyorlar. Halbuki vize krizinin bize gösterdiği en temel gerçeklik Washington'ın Türkiye'nin gerçekliğinden koptuğudur. Bunu da Erdoğan'a "kızarak, onucezalandırmaya" çalışarak telafi etmeye çalışıyorlar. Söz konusu hatanın sebebi "Batı'nınErdoğan'ı tedip etmesini" öneren iç muhaliflerigereğinden fazla dinlemelerinden olabilir. Dahası, Türkiye'nin ABD'den beklendiği müttefikliğe göre davranma olgusunu anlamak istemiyorlar. Zira bu ikili ilişkilerde düzlemin değişmesi, yeniden tanımlama yapılması demek.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'de bambaşka bir süreç yaşanıyor. Kökleri çok daha derine giden yeni bir ABD karşıtlığı şekilleniyor. FETÖ liderinin Pensilvanya'da yaşıyor olması ve PKK-YPG'ye giden 3500 TIR silah, halkın zihninde Erdoğan'ın sözlerinden daha sert anlamlar üretiyor. Bu ABD'nin bir zamanlar Türkiye'de darbeleri desteklediği algısından ötede bir şey. Washington'daki karar alıcılar kendilerine Türkiye'ye "olmasını istediğimiz gibideğil olduğu gibi (yani bir Ortadoğu ülkesiolarak) davranalım" önerisinde bulunanlara dönüp iyice bakmalı. Hele hele uçak krizinde Rusya'nın tutumunu örnek göstererek "sertdavranıldığında Erdoğan'ın dize geleceğini" söyleyenlere karşı daha dikkatli olsunlar. Türkiye'yi "ötekileştirerek sistem dışına itelim" diyen politika önerileri bunlar.
Böylece Türk halkının Erdoğan'a karşı çıkacağını bile zannediyor olabilirler. Halbuki bugün Türk halkındaki ABD politikaları yüzünden yaşanan "tehdit" algısı Rusya'nınkinden fazla. Kaldı ki, tarihsel olarak "stratejik ortaklık" seviyesine hiç ulaşmamış Türkiye-Rusya ilişkisini Türkiye-ABD ilişkileriyle karşılaştırır hale gelmiş olmak gelinen durumun vahametini gösteriyor.
Net söyleyelim, kamuoyundaki "beka" endişesinin başlıca sorumlusu olarak ABD görülüyor. Böyle giderse Washington, Erdoğan'ı "yolagetirmeyi" değil Türkiye'yi toptan kaybetmeyi"başaracak." Trump'ın ayağı yere basan yenibir Türkiye politikasına ihtiyacı var. Adı da hiçönemli değil.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.