Katar krizi patlak vermeden hemen önce Rusya savunma bakanlığından general Sergey Rudskoy iddialı bir açıklama yapmıştı. Suriye'de "çatışmasızbölgeler planının" meyvelerini verdiğini ve iç savaşın "fiilensona erdiğinin" ilan edilebileceğini öne sürmüştü.
Esed güçleri ile muhalifler arasındaki mevcut çatışmasızlığın Suriye iç savaşının bitmesi anlamına geldiği fikrine kimse prim vermedi. Zira Ortadoğu'nun bugünkü hali bu tür beklentilerden çok uzakta. Bırakın bölgenin statükosunu geri dönülemez şekilde değiştiren Suriye'deki iç savaşın bitmesini yeni krizlerin savaşa dönüşmesinden korkuluyor. Nitekim, Alman Dışişleri Bakanı Gabriel, Katar'a uygulanan ablukanın "Körfez savaşına dönüşmetehlikesinden" bahsetti. Bu uyarı mevcut krizin gidişatından endişe etmekten ve diplomatik çabaların sonuç vermesini ummaktan fazlasını içeriyor.
***
Son 6 yılın bölgemize getirdiği çatışma ve kaosun "Trump etkisi" ile nasıl hızlanabileceğini daha önce yazmıştım. Çökmekte olduğu söylenen "liberaldüzenin" getireceği belirsizliklerin ve güç mücadelelerinin en büyük kurbanlarının Ortadoğu halkları olacağı konusunda bir şüphe taşımıyorum.
Ne yazık ki bölgesel güçlerin "beka sorunu" etrafında meşrulaştırdıkları "hırsları" bölgenin sorunlarını bir araya gelerek çözmelerini engelliyor. Ve Katar krizinin gösterdiği gibi, engellemeye devam edecek. Yakın gelecekte de bölgeyi sert bir nüfuz mücadelesi bekliyor.
Türkiye'nin "ortak menfaatler,güvenlik ve kardeşlik"uyarılarının bir kez dahakulak ardı edileceği günlerdeyiz.
***
Musul ve Rakka operasyonlarında DEAŞ sona giderken, Irak ve Suriye yeni bir çatışma düzlemine hazırlanıyor.
Kimilerinin Katar krizi sebebiyle Türkiye'nin tezlerine yaklaşmasını beklediği İran, PKK-YPG ile çalışma isteğini terk etmiş değil.
Irak ve Suriye'deki "kazanımlarını" Haşdi Şaabi ve PKK üzerinden korumaktan vazgeçmiyor. Ne de olsa Irak- Suriye- Lübnan direniş koridoru İran eliti için hayati önemde.
Bu arada hem Esed güçleri hem Haşdi Şaabi Suriye- Irak sınırına ulaşmış durumda.
Yani PKK ve Şii koridorlarının kurulması, hatta bu yolda işbirliği hâlâ somut hedefler arasında.
İran eliti, Yemen'den Lübnan'a gerçekleştirdikleri yayılmacılığın aktörlerini koruyabilecek bir tecrübeye sahip olduğunu düşünüyorlar.
Ne de olsa 1979 devriminden bu yana vekil besleme geçmişine sahipler. Şii milisleri savaştırarak kontrol etmede başarılı olabilirler ancak PKK için aynısı söylenemez. ABD, Rusya ve İran ile aynı anda iş tutan PKK'nın kendi Pan-Kürdist emelleri var.
***
Körfez ülkeleri ise Müslüman Kardeşler ve benzeri örgütler için terör listesi hazırlayarak Katar'ı abluka altına alırken Hamas'ı yeniden İran'ın kucağına itiyorlar.
Belki de bunu istiyorlar.
Böylece hem Mısır ve BAE gibi ülkelerin terör grupları (Müslüman Kardeşler) hem de İsrail'in terör grupları (Hizbullah ve Hamas) birleşmiş olacak. Ve Körfez-İran kutuplaşması ile toptan hedef alınacak.
Bu arada İran'da DEAŞ muhtemel terör saldırılarını sürdürürken Suudi Arabistan'ın Şiilerin yoğun olduğu Katif bölgesinden terör haberleri gelmeye devam edecek. Tıpkı İsrail'in arzu ettiği gibi. Öte yandan, Batı Şeria'da İsrail'in yeni yerleşim yerleri hayata geçecek ve Arap dünyası Filistin'in dramına tümüyle kulaklarını kapamış olacak.
***
Ortadoğu'nun Müslüman bölgesel güçleri büyük bir sınavda. Komşu ülkelerin bölünmesinden ya da oradaki terörist grupların varlığından kaynaklanan tehditlerin kontrolden çıktığı bir aşamadayız. Artık bölgesel güçlerin her birinin kendi beka sorunu ile cidden yüzleştiği bir evreye geldik.
İran bile bundan müstağni değil. Irak ve Suriye parçalandığında oluşacak kara delik, bölünme ve terör fırtınası olarak bütün bölgesel güçlerin iç düzenlerini alt üst edebilir. Bütün bunlara rağmen kazananı İsrail olan bölgesel bir kutuplaşma ise gittikçe derinleşiyor
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.