Başkanlıkta ilk dört ayını tamamlayan Trump iç politikada "muktedirolma" kavgası veriyor. Dış politikada ise Trump, deneme yanılmalarla yolunu bulmaya çalışıyor.
Rusya, NATO ve Çin ile ilgili seçim döneminde söylediklerini değiştirirken Ortadoğu politikasını da emekli-muvazzaf asker ağırlıklı bir ekiple yürütüyor.
Trump'ın Ortadoğu'da neler yapacağı, daha doğrusu Obama'nın mirası ile nasıl yüzleşeceği bölgedeki birçok başkent tarafından merakla bekleniyor.
Seçilmesi büyük umutlar doğuran Obama'nın 8 yıllık iktidarı bölgede iç savaşlar, yıkım ve mezhep çatışması ile son buldu. Obama, İran'ı uluslararası sisteme dahil ederken Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye gibi klasik müttefiklerini yabancılaştırdı.
Dahası, kendi kırmızı çizgisini (kimyasal silah kullanımı) bile umursamayarak Suriye'yi terör örgütleri cehennemine çevirdi.
***
Müesses nizamla verdiği mücadele ilgi çekiyorsa da, Trump henüz ne stratejik tercihlerini ne de Ortadoğu politikasını şekillendirebilmiş değil. Bir yandan DEAŞ ile mücadelede zafer kazanma, küstürülen müttefikleri geri kazanma ve İran'ı çevreleme konularını öne çıkarıyor.
Diğer yandan eski yönetimin bürokratlarının miras bıraktığı anlayış ABD dış politikasına yön vermeye devam ediyor.
Buradaki en sorunlu husus, Türkiye'yi yakından ilgilendiren Suriye'nin geleceği konusu.
Ve Ankara-Washington ilişkileri Obama'nın Suriye iç savaşında takip ettiği dar ufuklu politika sebebiyle dört yıldır gittikçe kötüleşen bir krizin sarmalında.
***
Washington'ın 15 Temmuz darbe girişimine ikircikli yaklaşımı ve FETÖ lideri Gülen'i iadeye yanaşmaması ile zirveye ulaşan bu krize son vermek için Başkan Trump'ın elinde altın bir fırsat bulunuyor: 16 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapacağı yüz yüze görüşmede Obama'nın hasara uğrattığı ilişkileri tamir etmek.
Atılması gereken tek adım NATO müttefiki bir ülkenin terörle mücadelesine (PKK ve FETÖ ile) köstek değil destek olmak.
Böylece DEAŞ ile mücadeleyi PKK'nın kolu olan YPG'ye endeksleyen politikayı değiştirerek Ankara'nın önerilerini samimiyetle müzakere etmek.
Türkiye'nin PKK'dan hissettiği varoluşsal tehdidin boyutlarını idrak etmek.
Bu yaklaşım sayesinde hem DEAŞ sonrası Suriye ve Irak'ın geleceği daha kalıcı ve rasyonel bir şekilde planlanabilir hem de Türkiye gibi klasik bir müttefikle yeniden "stratejikortaklık" günlerine geri dönmenin yolu açılır.
***
Trump yönetimi, Obama yanlısı bürokrasi ve medya çevrelerinin uzun süredir yürüttüğü Erdoğan karşıtı kampanyayı ciddiye almıyor. Ancak yine de Ankara ile beyaz bir sayfa açmasının önünde birbiriyle ilişkili iki engel var.
İlki, eski ulusal güvenlik danışmanının Rusya ile netameli ilişkileri üzerinden Trump'a baskı yapan istihbarat bürokrasisinin bunu Türkiye'ye de bağlamak istemesi. İkincisi, Irak ve Afganistan savaşlarının başarısızlık hissini üzerinden atamayan CENTCOM ve Pentagon'un DEAŞ ile mücadelede kısa vadeli, taktik zafere odaklanmış olması. Bu odaklanma YPG ile PKK ilişkisini görmezden gelmeyi tercih ediyor.
Halbuki bir terör örgütünü diğerine karşı kullanmak aslında Suriye ve Irak'ı parçalanmaya sürüklemekle kalmıyor. Bu iki ülkeye komşu devletleri de istikrarsızlığa ve beka endişesine sevk ediyor.
Ankara, Sincar'ı bombalayarak gösterdiği üzere PKKYPG'ye yönelik operasyonlarını birinci iç güvenlik önceliği olarak görüyor. Eğer Trump, DEAŞ ile mücadelede bir zafer hikâyesi yazmak ve Suriye'de siyasi geçişi başarmak istiyorsa askerlerinin "taktik" tavsiyelerine değil, Erdoğan'ın "stratejik" tekliflerine kulak vermeli.
Ona "Rakka operasyonubaşarısı" değil, Suriye'yi terördentemizleme "zaferi" dahaçok yakışır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.