16 Nisan halkoylamasının son düzlüğündeyiz. Evetçiler dilini yumuşatırken hayırcılar daha da sertleştirdi.
Sahadaki CHP'liler "hayırçıkarsa bir şey olmaz" argümanından"hayırçıkarsa düşmanıİzmir'den denizedökme sevinciyaşama" söyleminegeçtiler.
Masadakiler, akademik geçmişe sahip olanları ise "hayırhareketinin" yarattığı gönüllü kitlesel seferberlikten bahsediyorlar.
Ve otoriterleştiğini düşündükleri Türkiye'yi demokratikleştirecek olan "büyük bir demokrasi" hareketinin doğumunu selamlıyorlar.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise 15 Temmuz darbe girişimine karşı verilen sivildemokratik direnişe saldırmakla meşgul. CHP'lilerin son düzlükte kullandıkları bu keskin söylemin bilinçli bir tercih olduğu ortada.
Ve hedefleri halkoylaması sandığından ziyade 16 Nisan sonrasına yönelik.
***
Kanaatimce sandıktan "evet" çıkacağını gören CHP yeni bir oluşumun arayışında. "Kurtuluşsavaşı, düşmanı denize dökmekve halkın sivil demokratikleştiricigücü" gibi temaları bir araya getirerek kendi partilerinden daha büyük bir muhalefet cephesi kurmaya çalışıyorlar.
CHP'nin bu gayreti aslında hiç de yeni değil. Gezi olayları sırasında da 7 Haziran seçimleri sonrasında da aynı şeyi denediler.
Hatta 2007'deki Cumhuriyet mitinglerini de örnek verebiliriz.
Bugünkü gayretin amacı neden 16 Nisan sonrası diyorum?
Çünkü sandıktan evet çıksa da cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş tamamlanmış olmayacak. Uyum yasaları çıkartılması gerekiyor.
Daha önemlisi, 2019'da yeni sisteme göre cumhurbaşkanı seçilerek tam geçiş sağlanacak.
İşte CHP, cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş kararı alınsa bile yeni seçilecek cumhurbaşkanının Erdoğan olmaması için seferberliğe hazırlanıyor.
Buraya kadar CHP'nin yaptıkları gergin bir demokrasideki kifayetsiz muhalefetin hırçınlıkları olarak anlaşılabilir. Hadi yenilgiyi öngörüp yeni hazırlıklara girişmesi diyelim.
Ancak CHP'nin 16 Nisan sonrası muhalefeti temellendirmek için saptığı tehlikeli bir yol var. O da 15 Temmuz direnişinin meşruiyetini erozyona uğratma çabası.
***
Kılıçdaroğlu'nun kendi halkının destansı direnişine "kontrollüdarbe" deme noktasına gelmesinin elbette Batı başkentlerindeki hava ile ciddi bir irtibatı bulunuyor.
Erdoğan'a "diktatör" diyerek "vurun Türkiye'ye" yaklaşımına giren çevrelerin de ilk hedefi 15 Temmuz direnişi.
FETÖ'nün darbe girişimindeki rolünü şüpheli hale getirmek için Batı istihbarat örgütlerinden gelen açık, kapalı salvolar zihinlerimizde.
Hatırlayalım, Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz'dan kısa bir süre sonra devleti FETÖ'den arındıran olağanüstü hal uygulamalarına karşı çıkmıştı. "20 Temmuz'da başlayansivil darbe" söylemini kullanmıştı.
Şimdi ise "kontrollü darbe" diyerek yeni bir aşamaya geçti.
Yani Alman istihbarat direktörünün açıklamalarına paralel bir söyleme geçti. Ve 15 Temmuz direnişinin siyasi hayatımızdaki kurucu iradesini, meşruiyetini hedef alma eyleminde ortaklık sergiliyor.
***
İlk kez milletin sivil direnişi ile engellenen bir darbe girişimini FETÖ'nün "tiyatro" söylemine benzer şekilde ele almak bu ülkenin demokrasisine zarar verir.
Erdoğan'ın milli irade ile bağını kesemeyenlerin hazırlık içinde olduğu yeni "kontrollü darbelere" davetiye çıkarır. Evet, Türkiye karşıtı çevrelerin öncelikli tercihi "kontrollü darbe" olacaktır.
Erdoğan'ı, ailesini ve çevresini tasfiye etme ağırlıklı bir "kontrollüdarbe."
CHP'nin sofistike akıllarının arzu ettiği "hayır hareketi" demokratik bir muhalefet hareketi olacaksa Kılıçdaroğlu'nun dilinin değiştirilmesi gerek.
15 Temmuz direnişini itibarsızlaştırma çabası Türkiye'nin ortak değerlerine ve sivil demokrasi tecrübesine yapılan bir saldırıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.