Bütün gözler Irak ve Suriye'deki cephelerin günlük gelişmelerine çevrilmiş durumda. El-Bab'a yürüyen ÖSO güçlerinin YPG ile çatışması, Başika kasabasının Deaş'tan temizlenmesi, Sincar ve Kerkük'te PKK varlığının "İkinci Kandil" tehdidine dönüşme ihtimali ve Kuzey Irak'ta da tampon bölge kurulması gibi konulara odaklanmış haldeyiz. Güncelin sıcak karmaşasında aktörlerin yürümeye çalıştığı uzun yolun sonunda kritik bir soru duruyor: Ortadoğu'nun geleceği nasıl şekillenecek?
Dışarıdan empoze edilen ulus- devlet sisteminin çöktüğü gün gibi ortada. Sınırların yeniden çizileceği konuşulan bölge iki iç savaşın, vekalet kapışmasının, aşırı dinci ya da seküler- etnik terörün ve mezhepçiliğin fırtınasıyla boğuşuyor.
Başarısız merkezi hükümetlerin dışlayıcılığı yerel aktörlerin hırsına karışıyor. Bölgesel güçlerin yıkıcı rekabeti büyük güçlerin insani maliyeti yüksek mühendislik projeleri ile at başı yarışıyor.
Batı himayesindeki seküler- otoriter rejimlerin krizi Arap isyanlarını doğurmuştu.
Bu isyanlardan "Müslüman demokrasilerin" çıkmasına müsaade edilmemesi üzerine çatışmacı ortama savrulduk. Müslüman Kardeşler ve benzeri grupların statükocu monarşiler eliyle tasfiyesi Ortadoğu'da mezhepçi ve aşırı aktörlerin önünü açtı.
Bugün aşırıcı Sünni grupların terörist ilan edilerek dünün teröristi aşırı Şiici milislerle tasfiye edilmeye çalışıldığı bir noktadayız.
Irak ve Suriye'nin (hatta Libya ve Yemen'in) bir "devlet" olarak ayakta kalmasından ümitler kesilirken şimdilik istikrar içinde olan Körfez ülkelerinin siyasi bir depremle alt üst olmayacağını kimse söyleyemez.
Bugünün "şeytanı" Deaş'tan ya da El-Kaide'den kurtulmak yarına bir düzen getirmeyecek. Küresel güçler ABD ve Rusya'nın politikaları da Müslümanların "medeniyet içi" çatışmalarını besleyen bir minvalde yürüyor. Bölgesel türbülansın anaforundaki aktörlerin kimi "beka" sorunu kimi de "bağımsızlık" hayali üzerinden ayakta kalmanın mücadelesini veriyor.
İran ve PKK gibi tarihi fırsatın eşiğinde olduğunu düşünen muhteris aktörler de mevcut. Yüzbinlerin hayatını, milyonların evlerini kaybettiği Ortadoğu'nun bugünü alevler içinde. Düzen, barış, entegrasyon gibi kelimeler hayli uzakta. Yine de asıl soru yarının nasıl olacağında düğümleniyor.
Deaş'ın vahşi teröründen ve mezhepçi (Şiici- radikal selefi) kapışmanın maliyetinden yola çıkan kimi analistlere göre bölgenin geleceği seküler rejimlerde. Müslümanların arasındaki mevcut çatışmayı Avrupa'nın 30 yıl savaşı gibi resmeden bu görüş sekülerizmin galip çıkacağı kanaatinde. Yani "İslamcıların iflası sekülerizminyeni zaferini" getirecek diyedüşünülüyor.
Bu görüşün iki versiyonu var. İlki, bölge halklarının demokrasi taleplerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini savunanlar. "Ortadoğu'da demokrasi yeşermez" fikriyatının özcü bağlıları yaşanan vahşete bakıp karamsarlık satıyorlar. Böylesi oryantalist öngörüler bölgeyi otoriterliğe mahkûm ettiği için tartışmaya gerek görmüyorum.
İkinci versiyon ise olumlu bir geleceği ısrarla sekülerizm üzerinden kuran demokrasi yanlıları. Bu görüşe göre "enindesonunda halkların talebi galip gelecek" ve "seküler demokrasi bölgedekurulacak." Ben de demokrasinin eninde sonunda bölgede hâkim olacağını düşünenlerdenim.
Ancak bu abartılı "sekülerizm" vurgusunu sorunlu buluyorum.
Seküler ideolojilerin ya da siyasetlerin şiddet üretmediğini söyleyemeyiz. Ne Batı'da ne de bugünün Ortadoğu'sunda. Avrupa'nın 30 yıl savaşları seküler düzenleri getirdi ancak seküler referanslı vahşetleri, dünya savaşlarını engelleyemedi. Ortadoğu'nun mevcut kaosunda seküler- otoriter rejimlerin suçu ortadayken İslam- siyaset ilişkisinin karmaşıklığını basit bir sekülerizm tartışmasına indirgemek sorunları çözmeyecek.
Bakmayın Deaş karşısında güzelleme yapılmasına, PKK terörü seküler şiddeti kutsamanın maliyetini gösteren en iyi örnek belki de. Kanaatime göre bölge yakın gelecekte çatışmanın düzensizliğini derinden yaşamaya devam edecek. Ancak uzun vadede gelecek İslami talepleri, farklılıkları tanıyan bir demokrasiden geçiyor.
Mezhepçi çatışmanın dersini almış ama Müslümanların değerleriyle harmanlanmış bir demokrasi tecrübesi ile.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.