PKK ile mücadelenin gittikçe yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Hem ülke içinde hem komşu ülkeler Suriye ve Irak'ta...
2015 Temmuz ayında başlayan süreç 15 Temmuz sonrasında yeni ivmeler kazandı. Dışarıda Fırat Kalkanı'nın yanı sıra Irak'a yapılan operasyonlar hız kesmiyor.
İçeride ise örgüt mensubu öğretmenlerin açığa alınmasından sonra 28 belediyeye kayyum atandı. Tepkileri önemsemeyeceklerini vurgulayan Başbakan Yıldırım kayyum atamanın "devamının geleceğini" söyledi.
Çözüm sürecinden istifade ederek PKK'nın Güneydoğu'nun il ve ilçelerinde oluşturduğu paralel yapılanmanın tasfiyesinde ciddi bir kararlılık söz konusu. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan'a göre "geç kalmış" bir adım atıldı.
Hendek açmalardan kadrolaşmaya kadar PKK'ya lojistik sağlayan (DBP'li) belediye yönetimlerinin değiştirilmesi kaçınılmaz bir uygulama olarak görülüyor.
Dokunulmazlıkları kaldırılan HDP'li vekillerin tutuklanması da ihtimal dahilinde.
Bütün bu gelişmeler kapsamlı bir terörle mücadele niyetinin göstergesi olmakla kalmıyor. Kürt milliyetçilerini sıkışmışlık ve intikam hislerine iten olaylar durumunda.
Her geçen gün Suriye'nin kuzeyindeki kantonlaşma ile Rojova devrimi yapma iddiası zemin kaybediyor.
ABD'nin DAİŞ'le mücadele adına YPG'ye desteği devam etmesine rağmen kantonları birleştirme hevesinin suya düşmesi Kürt milliyetçilerini elde ettiklerini kaybetme korkusuna itiyor.
Çukurca'da çok sayıda militanla saldırmaları Türkiye'den tasfiye edilmeme arzusunun belirtisi. PKK yöneticileri Güneydoğu illerindeki varlıklarını sadece Pan-kürdist emeller için zorunlu görmüyor. Aynı zamanda Suriye'deki kantonlarda kalıcı olabilmek için de vazgeçilmez addediyor. Finans temini ve militan devşirme için Türkiye'deki "derinliğini" hayati bir unsur olarak kabul ediyor.
İşte bu sebeple PKK yöneticisi Karayılan kayyumları öldürmekle tehdit ederken HDP temsilcileri "iç savaştan" bahsediyor. Bunun için de ilginç bir şekilde 15 Temmuz'a başvurarak hedefledikleri kalkışmayı "sivildireniş" olarak meşrulaştırmaya çabalıyorlar.
HDP eş genel başkanı Yüksekdağ kayyum atamalarını "Kürt halkınadarbe" diye niteleyerek "asıldemokrasi nöbetlerinin" yeni başladığını öne sürdü.
Kürt milliyetçilerinin demokrasi söyleminin bütün versiyonlarını tüketmekte ne kadar iştahlı olduklarını biliyoruz.
Bu defa 15 Temmuz ruhuna sığınıyorlar, teşbihte bulunuyorlar. Nafile çaba! 15 Temmuz ruhu hükümetin terörle mücadelede dayandığı demokratik bir zemin ve sermaye. Milletin vatanına ve geleceğine sahip çıkma iradesinden besleniyor.
Ana gündem Türkiye'yi selamete çıkaracak bütün tedbirleri ivedilikle uygulamaya sokmak.
Gittikçe marjinalleşen ve Kürt tabanında bile terörü siyasete tercih ettiği için eleştirilen HDP'nin bu sermayeden meşruiyet devşirmesi mümkün değil. Aksine 15 Temmuz sonrasında oluşan milli dayanışma karşısındaki çaresizliğinin apaçık tezahürü.
PKK bombalı araçlarla Van'da olduğu gibi meydanları hedef aldıkça HDP için siyaset yapma imkânı kalmıyor.
Kürt milliyetçilerinin sürekli tehdit ettikleri gibi 6-7 Ekim olaylarına benzer şekilde halkı sokağa dökme hevesleri yeni bir hezimete dönüşebilir.
Batı başkentlerinden aldıkları destek Türkiye'nin terörle mücadeledeki yeni kararlılığını zayıflatmayacak.
Kürt milliyetçileri siyasetin tümüyle kendilerine kapanmaması için yeni yollar bulmak zorundalar. 15 Temmuz benzetmesiyle darbe eleştirisi yapmak nafile gayret.
Kurban bayramınız mübarek olsun.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.