BURHANETTİN DURAN

Laiklik serüveninin neresindeyiz?

Meclis Başkanı Kahraman'ın yeni anayasa etrafında şahsi düşüncesi olarak dile gelen laiklik- dindarlık tartışması, üzeri küllenmiş bir sıcak tartışmayı canlandırdı. Bu tartışma kimi çevrelerde Türkiye'nin "nereye gittiğine" ilişkin bir kaygı düzlemini tetiklemiş oldu.
Konuyu tepkisel olarak "Şeriat-laiklik zıtlığına" dayandıran siyasi manipülasyonlar da yapıldı. Yeni bir anayasa yazma tartışması olmaktan çıkarılarak elit mücadelesi ve sorgulanan niyetler alanına çekildi. Elbette bu durum Türkiye siyasetinde merkezi kavramlardan birisi olarak laikliğin istisnai bir yere sahip olmasıyla alakalı. Ancak AK Parti yetkilileri yeni anayasa çalışmasında laiklik prensibini kaldırmak ya da "Allah" ve "İslam" ibarelerini koymak gibi bir hedeflerinin olmadığını ivedilikle açıkladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Mısır'daki meşhur laiklik çağrısına atıf yaparak "devletin tüm farklı inanç gruplarına eşit mesafede olmasının" önemini hatırlattı.
2011'de Arap baharının İslamcı hareketleri iktidara taşıdığı dönemde anayasalarına nasıl şekil vereceklerini tartıştıkları bir dönemde söylediklerini tekrarladı. Hatta önemli bir ekleme daha yaptı ve anayasanın ülkedeki "tüm dini grupların inançlarını güvence altına" aldığı durumda özellikle İslâm'a vurgu yapmaya da ihtiyaç olmadığını söyledi. Bu hızlı tepkinin bir sebebi yeni anayasa tartışmasının başkanlık sistemine geçişe odaklanması isteğiyle ilgili. Ancak daha önemli sebep ise laiklik tartışması üzerinden "elit mücadelesine" dönüşün hiç arzulanmıyor olması...
Laiklik kavramı uzun süre elitlerin "iktidar mücadelesini" yansıtmak gibi bir fonksiyonu üstlendi. Bu yüzden de geçmişin "ağır yükü" taşımakta. Türkiye modernleşme serüvenini "sekülerleşme süreci" olarak okuyanlar nezdinde laiklik prensibi yukarıdan aşağı uygulanma pahasına vazgeçilmezdir. Muasır dünyaya dahil olmak için "tartışılamaz" olduğu için de "yeniden yorumlanmaya" da kapalıdır. Nitekim Erken Cumhuriyet döneminde Kemalist elit eliyle hem dönüştürme hem de kontrol aracı olarak kullanıldı.
Bu yönleriyle laiklik, yönetici elitin tekelini de meşrulaştıran bir prensipti. AK Parti döneminde hiç de kolay olmayan bir mücadeleden sonra ciddi bir dönüşüm gerçekleşti. Laiklik bir yandan yeniden yorumlanarak Cumhuriyetin temel umdelerinden birisi olarak pekişti. Diğer yandan da belirli bir elitin tekelini sağlayan ideoloji olmaktan çıkarıldı.
Gelinen nokta aslında AK Parti tecrübesinin laiklik konusundaki uzun dönüşüm/ dönüştürme hikâyesinin hasılası konumunda. Bu dönüşüm çok boyutlu bir hesaplaşmaya dayanıyor: Militan laikçi- Kemalist pratikle, İslamcı geçmişle, Ortadoğu'daki mezhepçi savrulmayla ve ülkenin sosyolojik- ekonomik çoğulculuğunun ihtiyaçları ile...
AK Parti Kemalizm'in İslam'ı kamusal alandan tasfiye eden jakobenliğini tashih etti. Ve Anglo-Sakson tanımlamaya yakın bir tecrübe üretti. Başörtüsünün kamudaki kullanımı, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ulusal ve uluslararası profilinin yükselmesi ve dini özgürlüklerin alanının genişlemesi uygulamalarıyla... Böylece İslam devleti fikri yerini dindarlara da ait olan yeni devlet anlayışına bıraktı.
Bu yeni formül hem İslamcıların istediği Filistin ve Somali'den Suriye'ye ümmetin derdi ile ilgilenen bir Türkiye'yi üretti. Hem de dindarların da kendi rengini kamusal hayata vurmasına müsaade eden, inançlara saygılı yeni bir laik düzen oluşturdu. İki olayla bu düzeni daha da değerli hale getirdi. İlki, radikal Selefi ve mezhepçi yorumların ürettiği tekfirci ve şiddet yüklü pratik. DAİŞ'in Suriye ve Irak'ta yaptıkları Ortadoğu halklarının zihninde derin olumsuz etkiler bıraktı. İkincisi de "ılımlı" görünümlü Gülen Hareketinin gizli hegemonyasının dışlayıcı, tasfiye edici uygulamaları.
Bir "dini" hareketin iktidar hırsı ile dolu olmasının Türkiye'deki dindarların yaşamına ne kadar zarar verdiği görüldü. Her iki olay da laiklik tartışmasının bir eksiğini daha tamamladı: Tekçi- dışlayıcı İslam yorumları üzerinden elitlerin iktidar kavgası yürütmesinin vahim sorunları görüldü. Böylece AK Parti'nin mevcut laiklik yorumu İslam dünyasına ilham verecek bir örnek konumuna ulaştı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.