Batı’dan gelen eleştiriler nasıl karşılanmalı?
İnsan hakları "ihlallerine" odaklanan ABD raporu Obama'nın Nükleer Zirve sırasında yaptığı "otoriterleşme eğilimi" eleştirisinin devamı mahiyetinde. AP ilerleme raporunun özü ise Türkiye'nin son dönemde "Kopenhag kriterlerinden uzaklaştıran bir gerileme" içinde olduğu hükmüne dayanıyor.
Hükümetin tavrı ilerleme raporunu geçen yılki gibi yok saymak oldu. Sebebi ise eleştiriler değil, Türkiye karşıtı lobilerin belgeye koydurduğu önerilerdi. AB Bakanı Bozkır kabul edilemez önerileri şu şekilde sıraladı:
"PKK'nın terör örgütü listesinden çıkarılmasının teklif edilmesi, Türkiye'nin üyelik sürecinin dondurulması ve 1915 olaylarını Ermeni soykırımı olarak niteleyen kararlara atıfta bulunulması."
AK Parti muhaliflerinin söz konusu eleştirileri "otoriter Suud" ile yakınlaşırken "Batı'dan kopmak" olarak okuması ideolojik düşmanlığın kötü tezahürleri. Bir zamanlar AK Parti'yi "Batı uşağı" ya da "İran sempatizanı" olarak görenler şimdi "Suud âşığı" diye niteleyebiliyorlar, hem de hiçbir tutarlılık kaygısı taşımaksızın... ABD ve Avrupa'nın zaten hep "hain" ve "çokyüzlü" olduğunu söyleyen "özcü" bir yaklaşım da sorunlu.
Olması gereken, stratejik zorunlulukların ve milli menfaatin gerektirdiği rasyonel düzlemde değerlendirme yapmak. ABD'nin eleştirilerinin asıl sebebi Türkiye ile Suriye ve PYD başta olmak üzere Ortadoğu'da ayrışan politikalar. "Türkiye karşıtı" lobilerin çabası Obama'nın şahsi olumsuz kanaati ile birleşince Washington'daki hava daha da bozuldu.
Bugün AB'deki "Kopenhag kriterlerinden uzaklaşma" eleştirisi Türkiye'nin 2013'ten bu yana yaşadığı siyasi türbülansı iyi analiz edememek gibi bir zaafla malul. Elbette AB süreci Türkiye'de "demokratikleştirici" bir etkide bulundu. Ancak AB reformları ile Kemalist sistemi dönüştüren Hükümet bugün Gezi kalkışması, paralel yapı darbe teşebbüsü ve PKK terörü ile mücadelenin gerektirdiği ciddi bir tamirat görevini yerine getirmek zorunda. O da yerleşik demokrasinin ayrılmaz parçası olan "devlet kurumlarının etkinliğini" sağlamaktır. Paralel yapının kritik kurumlarda, PKK'nın güneydoğu ilçelerinde yaptığı tahribatı telafi etmektir.
Sistem dönüşümü tamamlanmadan ve Suriye krizi çözülmeden Türkiye, AB'den gelen eleştirileri birincil gündemine almayacak. Ve Batı başkentlerinin Suriye'deki dram, PKK ile mücadele, mülteciler ve İslamofobi konularında "Avrupa değerleri" karnesindeki zayıflar ortadayken "otoriterleşme" ya da "insan hakları ihlalleri" sopasını Türkiye üstünde tutmaları içerideki muhalifleri daha keskin hale getirir, o kadar.
Tabii, bir de bu eleştirilere "soykırım ve PKK" konularını eklemeleri Türkiye kamuoyunda Batı karşıtlarına yeni malzemeler verir. Sözgelimi PKK'lıları teslim etmeyen AB ülkelerinin Türkiye'nin terör sorununa umarsız yaklaşımı "kötücül" bulunur.
Türkiye'nin Batı'ya yaklaşımı milli menfaatlerinin belirlediği orta yol bir çizgiyi izlemek zorunda. Ben buna "Batı ile eleştirel entegrasyon" diyorum. AB ile entegrasyon da İslam dünyası ve Ortadoğu ile ilişkilerde birbirini bütünleyen stratejik zorunluluklar; alternatif arayışları değil.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)