Ülkemizin güneydoğusunda 1 milyon 300 bin insana hayatı zehir eden bir dram yaşanıyor. İnsanımızı kendi memleketinde "mülteci" konumuna düşüren "özyönetim" adı altındaki PKK şiddet dalgasının bitmesi herkesin en büyük dileği.
Bu dramı bitirmek için içte ve dışta sıklıkla Çözüm sürecine dönülmesi yönünde öneriler duyuyoruz. Hatta Irak ve Suriye'deki gelişmeler sebebiyle Türkiye'nin "PKK ile masaya oturmadıkça bölgesel nüfuzu olamayacağını" ifade eden uzmanlar mevcut. Aksi takdirde Türkiye "yumuşak" gücünü kullanamazmış.
ABD'li "dostlarımızın" bu tür "arabuluculuk" için hazır olduğunu da varsayabiliriz. Bu argüman sahiplerince PYD'nin ABD, Rusya ve İran'dan gördüğü destek ve Kuzey Suriye'de bir kuşak oluşturmaya yakın olması da mücbir sebep olarak hatırlatılıyor.
Böylece büyük resme bakan "cesur" analizciler, Ortadoğu'da haritanın yeniden çizileceğini ve Irak -Suriye'de kurulacak Kürdistan'a Türkiye'nin "ebelik" yapabileceğini söylüyorlar. Bu yüzden PYD ile, yani PKK ile masaya oturulmalıdır. Aksi durumda Kürdistan'ın hamisi Rusya ve İran olacaktır. Bu şekilde akıl yürütmenin birçok sorunlu yanı var.
Her şeyden önce, 2013'te cesaret edilen Çözüm sürecinin konjonktürü bugün itibariyle çok değişti. DAİŞ ortaya çıkmamıştı, Kuzey Suriye'de PYD-PKK kantonları oluşmamıştı. Ve Kandil -Erbil kapışması bu kadar derinleşmemişti. Büyük umutlarla başlatılan Çözüm sürecinin bitmesinin en önemli sebebi zayıflamadı, aksine güçlendi. O da PKK'nın bölgesel emellerine uygun denklemlerin ortaya çıkması. PKK, barışın getirdiği fırsatla bölgede silahlanmaya devam etti.
Bundan vazgeçmek niçin gereksin? Hatta PKK bu amacı gerçekleştirmek için şimdi daha çok motivasyona sahip. Rusya ve Irak ile yaşanan krizden sonra PKK, Irak'ta da önünün açıldığını görüyor.
Barzani ile olan iktidar kavgasına Bağdat'ın PKK'yı silahlandırma ihtimali ekleniyor. IKBY Parlamentosu İçişleri Komisyonu Yardımcısı Nazım Herki, Bağdat'ın PKK'yı silahlandırarak Haşdi Şabi (Şii milis gücü) bünyesine katma çabasında olduğunu iddia etti. Eğer doğruysa, bu, ABD'nin PYD'yi Suriye Demokratik Güçleri adı altında gizlemesine benzer bir girişim. Yapılmak istenen Suriye'de seküler PYD'yi Sünni Araplarla, Irak'ta ise seküler PKK'yı Şii milislerle buluşturmak.
Türkiye'ye "Kürdistan'ın ebeliğini yaptırma" hülyasının en zayıf tarafı Kürt milliyetçiliğinin Erbil ile Kandil arasındaki bölünmüşlüğünün küçümsenmesidir. Kürt milliyetçilerinin yakın gelecekteki en büyük riski liderlik kavgası. Erbil'in Türkiye hattında, Kandil'in Rusya- İran- Esed hattında olması bu kavgayı alevlendirecek bir denklemdir. Dahası, Kürdistan'ın "muhayyel" dört parçasından üçü konuşulmaktadır.
İran, kendi parçasını dışarıda bırakan bir siyaseti şimdilik üretebilmiştir. Suriye'deki PYD kantonlarının Kandil tarafından ve Türkiye'deki Kürt milliyetçisi demografi tarafından yönetildiğini biliyoruz. Bu yüzden Türkiye için mesele Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi olgusundan çok farklı. "Kuzey Irak'taki Kürtlerle barıştık hadi Suriye'deki PYD ile de uzlaşalım" demek hiç de kolay değil.
Türkiye'nin güneydoğusunun PKK tarafından Suriye'deki kantonlara entegre edilme tehlikesi ciddi bir olgu. Bu da Türkiye için bölünmek demek. Önümüzdeki on yıl, Kuzey Suriye'de olası PYD yönetiminin getirdiği sıkıntılarla yüzleşeceğiz.
Durum böyleyken, "PKK ile masaya oturma çağrısı" bırakın Türkiye'yi PKK için bile reel değil. Bu yüzden söz konusu çağrı PKK'nın meşruiyetini ve alanını genişletecek, ideolojik bir öneridir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.