ADAMIN adı Didier Billion. Paris merkezli Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde Ortadoğu ve Türkiye uzmanı olarak çalışıyor. Didier İngiliz basınına verdiği demeçte, Ankara'nın "Kısa vadede bölgenin büyük kazananı" olduğunu belirterek, "Türkiye bir kez daha görmezden gelinemeyeceğini kanıtlıyor" diyor. Didier Billion gibi düşünen çok sayıda staretjist, asker ve siyasetçi dünyanın bir çok yayın organında benzer görüşleri kartopu gibi yuvarlayıp çığa dönüştürüyor. "Suriye'de Ankara'nın zaferi" diyor.
Stockholm Uluslararası Barış Antlaşmaları Enstitüsü bir rapor yayınlıyor. Yunan medyasının nerdeyse tamamı bu rapor üzerinden feryat figan yayınlar yapıyor.
"Türkiye Savunma Sanayii'nde büyük güç kazandı. Bu tablo uluslararası arenada Türkiye'nin hızla büyümesine yol açıyor. Ankara bu alanda etkin bir oyuncu" diye yazarak topluca ağlıyor. Yunanistan Savunma Bakanı ise daha ileri gidiyor. "Türkiye'nin Savunma Sanayii gücü bizim 14 katımız" diye bağırarak Meclis'te bütçe artırımı istiyor. "Yoksa yanarız" diyor.
BAE ve İsrail Etiyopya üzerinden Somali'den ayrılma savaşı veren Somaliland'a çöreklenmek istiyordu.
Böylece Kızıldeniz'i kontrol edeceklerdi. Ankara insansız hava araçları vererek İsrail'in bu hedefine ağır darbe indirdi.
Etiyopya'da da isyancılar hükümeti devirmek için başkente yaklaştıklarında ne olduğunu anlayamadı. Bir anda ortaya çıkan insansız hava araçları, rejimi ABD adına devirmeye hazırlanan isyancıları perişan etti. İsyan bastırıldı. Hem Somali hem de Etiyopya Türkiye'nin verdiği savunma ve insansız hava desteği sayesinde, uluslararası aktörlerin canına ot tıkadı.
Her iki ülkenin de büyük enerji ve maden alanlarını sömürmek isteyen Batı'yı o memleketlerde Ankara durdurdu. Hal böyle olunca, Somali ve Etiyopya'yı savaşın eşiğine getiren sömürgeci katillerin bu yeni kaos planı da çöktü. Ankara Şam'da Emevi Camii'nde MİT Başkanıyla namaz kılarken, aynı saatlerde Somali ve Etiyopya başkanlarını ağırlıyor ve "Barış anlaşması imzalıyordu.
Türk savunma sanayiine "Maket" diyen maket kafalılar, bu alanda gerçekleştirilen büyük projelerin dünyada dengeleri nasıl değiştirdiğini göremeyecek kadar zavallıydılar. Ankara'nın Savunma Sanayii desteği vererek kendine bağladığı ülkeler, bu sayede yıllardır yaşadıkları krizleri de yeniyor, bölgeleri istikrar fırsatı yakalıyordu. Türk savunma Sanayii, ölüm tarlaları oluşturularak sömürülen bölgelerde barışın teminatı oluyordu. Ankara verdiği silahlarla caydırıcı oluyor, ölümleri durduruyor, insanların yaşama hakkının adeta koruyucusu oluyordu.
Fransız basınında da "Erdoğan'ın Ortadoğu'yu şekillendirme konusunda her zamankinden daha kararlı.
Türkiye'nin oyunu daha yeni başlıyor" diye makaleler havada uçuşuyor, tüm dünyada "Şam'ın düşüşü, Türkiye'nin yükseliş" manşetleri atılıyor. devreye İtalyan basını da giriyor ve çarpıcı bir analiz yayınlanıyordu. O analizde "Türkiye Birleşik devletleri kuruluyor" diyerek bir harita yayınlanıyordu. O haritaya göre Türkiye ekseni oluşuyor ve "Türkler 3 kıtaya hızla yayılıyor" deniyordu. İsrail basını ise bu manzarayı daha farklı yorumluyor ve "Osmanlı ruhu hortladı" diye feryat ediyordu. Türkiye'nin tüm bu hamlelerinin ardında bir enerji merkezi olma girişimi vardı. Bunun da yolu akan kanların durdurulması, kaosun olduğu her yerde barış, huzur, istikrarın sağlanması için mücadele etmekten geçiyordu.
Ön seçimde Trump'a karşı aday olarak karşımıza çıkam Nikki Haley bile "Türkiye bölgede kilit ülke haline geldi." diyor. Trump'a bir de çağrı yapıyor; "Başkanlığa başladığında ilk yapması gereken şey Erdoğan'ı aramak.
İran'ın zayıflatılması ve savaşların bitirilmesinin yolu Türkiye'den geçiyor" diyor.
Türkiye düşmanı ve PKK sevici bir kadının bile bu noktaya gelmesi tesadüf değil.
"Türkiye bizim dostumuz değil" diyecek ve daima PKK'ya sınırsız destek vaadinde bulunacak birinin bile teslim bayrağı çekmesine aval aval bakacak muhalefetimiz var bizim. Bölgedeki gelişmeleri, değişimleri, Türkiye'nin gücünü, geldiği noktayı, kazanımlarını ve önümüzdeki on yıllarda getireceği sonuçları anlayamayacak ölçüde çapsız ve vizyonsuzlar. "Ne işimiz var Suriye'de" diyen bu ezikler, ABD, İran, Rusya, İsrail'in dibine kadar dalıp karıştırdığı ülkeye Türkiye'nin seyirci kalmasını isteyecek kadar beyin tutulması yaşıyorlar.
Uluslararası tüm sömürgeci aktörlerin orada ne işinin olduğunu anlayamayacak kadar geri kafalılar. Akdeniz'e binlerce kilometre uzaktaki kan emiciler, ağızlarından salyalar akıtarak sınırımızın dibine koşuyorlar. Çünkü henüz dokunulmamış trilyonlarca dolarlık petrol ve doğalgaz rezervleri Doğu Akdeniz'de yatıyor. O rezervlere en büyük sınırı olan Türkiye'nin Suriye'ye seyirci kalması demek kendi petrol ve doğalgaz haklarına uzaylı takılması anlamına geliyordu. Libya ile deniz yetki anlaşması ve birlikte doğalgazpetrol arama sözleşmeleri imzalayan Türkiye, Mısır'ı da süratle yanına çekerek büyük hamle yapıyordu. Bu ittifaklar, Doğu Akdeniz ülkelerinden İsrail'i çıldırtacak bir gelişmeydi.
İsrail'i kuran ve enerji rezervlerini sömürerek Karun gibi zenginleşip dünyanın başına bela olan ailelere, Ankara taca atma operasyonu çekiyordu. Doğu Akdeniz'deki trilyonlarca dolarlık enerji haklarımızın güvenliğinin bir yolu da Suriye'yi istikrara kavuşturmak ve Ankara'nın yanına çekmekti. MİT Başkanı Kalın'ın Emevi Camii'nde kıldığı namazın ve Esad'ı deviren muhalif grupların liderinin MİT Başkanımıza yaptığı şoförlüğün anlamı büyüktü. Her iki fotoğrafın dünyaya verdiği mesaj "Libya-Mısır ve Suriye benim yanımda. Doğu Akdeniz'de en büyük sınırlara sahip olan Türkiye'nin menfaatlerine, haklarına hiçbir eli kanlı sömürgeci göz dikmesin." demek, kararlılığımızı ve gücümüzü göstermekti.
Üstelik bunu kan dökülmesini durdurak yapıyorduk.
Anlaması gerekenler anladı.
Elbet birgün Başkan Erdoğan da gidecek Emevi camiine.
O günler yakın. Keşke gelişmeleri anlamakta zorlanan ve Esad kaçarken "Derhal onunla görüşelim" diyen ana muhalefet partisi liderini de götürse yanında. Belki bir aydınlanma geçirir bir anda.
Ne dersiniz?