BEKİR HAZAR

Bizim John’lar

SON yıllarda devletine düşman olan, her türlü hakareti eden devşirmeler fışkırdı bu topraklarda. Hatta devlete yönelik saldırganlıklara müdahale edildi diye devletine "Katil" diyen milletvekilleri bile çıktı.
Bunlara arka çıkan, koruyan, kollayan, öpüp koklayan ana muhalefet partileri bile gördük. Bazen insan kendi kendine soruyor; "Neden bu hale geldik" diye. Aslında getirildik çünkü her şey bir operasyon.
Haydi gelin bunu tarihten bir örnekle açalım. Çünkü geçmişte bu tür projeleri uygulayanlar öyle başarılı oldu ki, bugün de benzerlerini hayata geçirmekten neden kaçınsınlar. Osmanlı döneminde kaleyi içeriden yıkmak için çok uzun soluklu, sabır isteyen projelere imza attılar. İçimizdeki zayıf karakterli, parayı ve eğlenceyi seven tiplere el attılar. Ancak sadece bununla yetinmediler.
Sevgili dostum Nuh Albayrak "İçten dıştan entrikalar" adlı kitabında bununla ilgili çok önemli olayları gündeme getiriyor.
Örneğin, öyle bir projeye imza attılar ki, inanılması zordu. Mesela İngiltere'de zeki çocukları toplama kampanyası yaptılar. Bunları önce muazzam bir eğitimden geçirip, İngiliz şuurunu beyinlerine soktular. Ardından adı Michael, Richard olan bu çocukların adını değiştirdiler. Mustafa, Ahmet, Mehmet yaptılar. Finalde Osmanlı topraklarına getirip, "Bu çocuklar müslüman" diyerek bakmaları için Türk ailelere verdiler. Karşılığında para ödediler. "Hayırlı bir iş yapıyorsunuz" diyerek Türk aileleri tebrik ettiler. Örneğin 2.Mahmud döneminde İngiliz elçisi olan John Ponsoby, bu proje kapsamında İngiltere'den kendisine gönderilen 10 yaşındaki çocuğu, elçilikte çalışan Ali Ağa'ya evlatlık verdi.
O çocuğu adı John'du. Ancak İngiliz elçi çalışanı Ail Ağa'ya "Bu çocuğun adı İbrahim'dir. Artık senin oğlundur. Sana her ay para vereceğiz. Tıpkı kendi oğlun gibi yedirecek, içirecek, giydireceksin.
Adet ve geleneklerinize göre yetiştireceki mahalle mektebinde okutacaksın. Ayda bir geceleri elçiliğe getireceksin. Ben görüşeceğim" diye sıkı sıkı tenbih etti. Ali ağa çok sevinmişti. Ne iyi ve hayırsever adamdı bu elçi Ponsoby.
Cihangir'de oturan Ali Ağa ve hanımı Gülsüm hanım, gerçek adı John olan İbrahim'in üzerine titrediler. İyi eğitim alması için her şeyi yaptı. Zaten masrafları İngiliz elçiliği sağladığı içiin para problemi yoktu. İbrahim mektebin dışında Ermeni Dikran efendiden de Fransızca'yı öğrendi. Okulda çok başaroılıydı. Öğretmenleri ona "Zeki" ismini de eklediler.
İbrahi Zeki 30 yaşına geldiğinde muazzam İslami eğitim de almış, Türkçe, Arapça ve Fransızca'yı da ana dili İngilizce gibi muazzam konuşup yazabilen bir müderrsi olmuştu. 10 yaşında Londra'dan proje kapsamında getirilen çocuklardan biri olan İbrahim Zeki, diğer adıyla John tam 20 yıl üzerinde emek verilen bir projenin parçası olmuştu. Her ay Ali Ağa tarafından sefarete götürülüyor ve İngiliz elçi ile görüşüp talimatlar alıyordu. Artık sıra harekete geçme ve İngiltere'ye olan borcunu ödemeye gelmişti. John bir anda kendini İbrahim Zeki adıyla ve sahte müslüman kimliğiyle o zamanın Dış İşleri Bakanlığı'nda yüklü maaşla çalışan biri olarak buluverdi. Nasılsa İngiliz elçinin, proje çocuğu John'u Osmanlı Dış İşler'ne sokacak kullanışlı elemanı çoktu. Bunlardan biri olan Hariciye nazırı Mason Mustafa Reşit Paşa'yı ziyaret ettiğnde "Elçiliğimizde çalışan Ali Ağa'nın oğlu İbrahim Zeki Efendi'yi Osmanlı dış işklerinde görevlendirilmesinden dolayı çok sevinçliyim." diyerek şükranlarını sunmuştu. Mustafa Reşit Paşa İngilz hayranıydı ve onlara çalışıyordu. Mason localarında yetişitirilerek payitahtta önemli göreve getirilmesi sağlanan bir "İngiliz" anahtarıydı. 1836 yılında gönderildiği Londra Büyükelçiliği'ndeki görevi tam bir ihanet stajı olmuştu. O dönemde Londra'da Lord Stratford Canning kendisine kancayı takmış, yakından ilgilenmiş, zaflarını kullanmış ve bizzat elinden tutup locaya götürerek mason olmasını sağlamıştı Dışişleri Bakanı olunca Osmanlı'yı paralel gücüyle durup dururken İngiliz-Yahudi ortaklığının en büyük hayali aşkına Ruslarla savaşa sokup uçuruma sürüklemiş, nice ihanetlerle bu alanda sınır tanımamıştı. Mesela o dönemde Mısır Osmanlı toprakları içinde sorunlu bir vilayetti. Yani işin özü Osmanlı'nın sorunuydu. Ancak Avrupa devletlerini müdahaleye çağırarak İngilizlerin buraya yerleşmelerine fırsat tanıdı.
Padişah onu idam ettirecekti.
Ajanlarından öğrenince Londra'ya Paris'e kaçtı. Padişah ölünce dönüp ihanetlere devam etti. Osmanlı'ını yıkılışını hazırlayan Tazminat fermanı bizzat en yakın dostu Lord Canning tarafından yazılıp eline tutuşturulmuş, o da gururla bunu hayata geçirmişti. Nice John'u bo topraklara "İbrahim, Ahmet, Mehmet" adı altında İngiltere'den getirip, önce evlatlık vermiş sonra devlet kademelerine yerleştirmiş bir İngiliz aşığıydı o.
Bugün de içimizde en ufak bir olayda Amerika'ya seslenip "Türkiye'ye müdahale et" çağrıları yapanlar yok mu? Buraya isimerini yazsam sayfalar yetmez. Madem sözü Mısır'dan açtık devam edelim.
Mısır Cumhurbaşkanı SİSİ, yıllar sonra ilk kez Türkiye'ye geldi.
Sosyal medyada bazı aklı evveller hemen saldırıya geçti. "Sisi'yi geçmişte yerden yere vuranlar şimdi kucaklıyor" benzerinden sözlerle. Bu tipler İngilizleri çok severler. En çok gidip yerleşmek istedikleri ülke İngiltere'dir. Zaten geçtiğimiz hafta açıklandı. Botlarla İngiltere'ye giren mülteci sayısında Türkler, Suriyelileri geçmiş. BBC öyle yazıyordu. İngiltere'yi çok sevenlere bir tavsiyem var. Oraya bir gün ister turist olarak işter otla kaçarak olarak giderseniz mutlaka ilk olarak Wwst Minister sarayını ziyaret edin. O saray bugün Meclis olarak kullanılıyor.
Kapısının girişinde duvara işlenmiş bir yazı var. İlk onu okuyun.
Orada milletvekili seçilenlere ilk öğrettikleri konu yazıyor. Diyor ki; "Ebedi düşman yoktur, ebedi çıkarlar var" diye. Ülkenin ulusal güvenliği ve çıkarları için bugün kavga ettiğin ülkeyle yarın oluşan şartlar gereği dost olabilirsin.
ABD, Japonya'yı atom bombaları ile neredeyse haritan siliyordu.
Bugün en büyük müttefiki ve dostu. Bununla ilgili yüzlerce örnek verebiliriz. Bu kadar dünyadan bihaber olanların sosyal medyada saçma sapan konularla mal bulmuş gibi atlayıp devletini suçlaması tam bir aymazlık.Peki en ufak bir konuda dahi devletine saldırma bağımlılığını hayasızca ve dayanılmaz arzularla içinden dışa fışkıratak harekete geçen bu güruhu buna zorlayan ne? Eh yani? Bu soru da abesle iştigal aslında. İbrahim Zeki olarak bu topraklarda dolaşıp asıl adı John olan nice elemanın torunları yaşıyor aramızda. Normal!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.