SİYONİZM'İN oyuncağı haline gelen ABD'yi büyük belalar bekliyor.
Üstelik iç savaş ve büyük çatışmalar da dahil. Üniversitelerde olayların önü alınamıyor. İsrail protestoları ülkedeki üniversitelere sıçradı. Polisle çatışmalar yaşanıyor. Tam 1000 öğrenci gözaltına alındı. Vietnam savaşı esnasında da üniversitelerde ayaklanma başlamış ve bir üniversitede 4 öğrenci öldürülüp 9'u yaralanmıştı.
Washington'u benzer olaylar korkusu sardı.
Aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı'na bağlı dört 7 bürodan dördü "İsrail'e verdiğimiz silahların uluslararası hukuku uygun kullanılmadığı yönünde güçlü işaretler var." diye rapor verdi.
Amerikan kanunlarına göre bu suçtu. Başka ülkelere verilen Amerikan silahlarının hukuka uygun kullanılmaması durumunda bunu sağlayan yöneticilerin yasalara karşı gelmekten yargılanması söz konusu olabilirdi. Buna karşılık sadece Askeri İşler bürosundan "İsrail'e silah yardımını kesersek bölgedeki diğer ülkelere sattığımız silahların gelirinden mahrum oluruz" yönünde karşı rapor geliyordu. Yani adamlar açık açık "İsrail'in saldırıları sayesinde bölge ülkelerine iyi silah satıyoruz. İyi de kazıklıyoruz eskilerle.
Para kaybederiz Tel- Aviv'e yardımı durdurup savaşı sonlandırırsak" diyordu.
Böyle bir ortamda Amerikalı bir stratejist ile konuştum önceki gün.
"Neler oluyor" dedim.
Amerika'nın Kissinger doktrinini hatırlattı bana.
Kissinger "Önce savaştır, sonra kurtarıcı olarak araya girip barıştır ve kazanan sen ol" diyordu o doktrininde. Washington'un bunu planlayarak müdahil olduğunu söyledi.
Amerika'nın hiç duyulmamış ve görülmemiş silah teknolojileri üzerinde çalıştığını ve bunları piyasaya çıkarmak için eskilerini tüketmesi gerektiğini vurguladı.
"Şu anda savaşlarla elindeki eski teknoloji silahları satarak hem para kazanıyor hem de yenilerine yol açıyor.
Bölge ülkelerinden silah taleplerinde patlama yaşanıyor. 5 trilyon dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. İleri teknolojideki silahların görücüye çıkabilmesi için eskilerin hurdaya değil dolara dönüşmesi lazım" dedi. ABD eski Dışişleri Bakanı Yahudi asıllı Madeline Albright'ın bir tv röportajında yaptığı açıklamaları izlememi tavsiye etti. O röportajda ABD'nin eski Dışişleri Bakanına "Irak'ta 500 bin çocuğun öldüğünü duyduk savaş yüzünden.
Hiroşima'ya atılan bombadan daha çok çocuk öldü. Buna değdi mi?" diye soruluyordu.
ABD Dışişleri Bakanı "Dünya bir karmaşa.
İnanın o yerlere gittim.
Çok yoksul insanlar gördüm. Bu zorluğun şirketler için bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Amerikan ürünlerinin insanlara faydalı olması gibi. Kendimiz için endişelenelim." diyordu.
Yani ülkedeki şirketlerin ve Amerikan çıkarlarının dünyanın bir başka yerinde çocuk katliamlarından daha önemli olduğunu söylemek istiyordu. Kafa bu kafaydı.
Dönelim tekrar Amerikalı stratejiste; "Amerika'yı bekleyen en büyük tehlike ne göçmen sorunu ne de başka bir şey. Bakın kişi başı milli gelir 50 bin dolar okey ama nüfusun yüzde 10'u bu gelirin yüzde 90'ınını götürüyor.
Yüzde 90 yüzde 10'la ayakta kalmaya çalışıyor.
Açlık sınırında olan milyonlarca insan var bu ülkede. Son yıllara kadar dış politika kimsenin umurunda değildi. Ancak şimdi gelir dağılımında uçurum büyüdüğü için milyonlarca insan 'Neden benim vergilerimle İsrail'e milyar dolarlar gidiyor. Niçin savunmaya 1 trilyon doları aşan paralar harcıyoruz.' diye sorguluyor. Toplumsal patlama kapıda" diyor.
"Amerika'da 2022 ile kıyaslandığında 2023'te on binlerce kişi daha fazla evsiz kaldı.
Yüksek yaşam maliyeti bazı Amerikalıları barınaklarda ve sokaklarda yaşama zorlamış durumda.
Evsizlerin sayısı bu yıl yüzde 12'den fazla artarak 653 bin 104 oldu. Bu oran 2007'den bu yana yaşanan en yüksek artış. Bu veriler Amerika'nın artan oranda yoksulluk ve gıda güvensizliğiyle karşı karşıya olduğu bir döneme denk geliyor.
2022'de konuyla ilgili resmi verilere göre, halkın yüzde 12'sinden fazlası yani 40 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve yaklaşık yüzde 13'ünün yani 43 milyonun yiyecek için yeterli geliri yok" Bu cümleler bana ait değil. Beyazsaray'ın resmi yayın organında yazılanlar.
Evsizlere arabalarında yaşayanlar dahil değil.
Üniversitelerde açlık sınırında olan yüzbinlerce öğrenci için gıda yardımı kampanyaları düzenleniyor. Onlardan biri de Gücümüzü Paylaşın adlı örgüt ve üyeleri bakın ne diyor; "Amerika dünyanın en zengin, en güçlü ülkelerinden biri gözükse de her beş çocuktan biri açlıkla savaşıyor." 35 trilyon dolar da borcu olan bir ülke üstelik. O yüzden para kokusu aldıkları her yere tıpkı Madline Albright'ın dediği gibi deli danalar gibi hücum edip, bomba yığıyor, çocuk-bebek katliamlarına ortak oluyorlar. Bu zulme ortaklık onlara da bela getirecek ve toplumsal patlamayla içeriden mutlaka sarsılacaklar. O yüzden içimizde iktidara talip olan bazı zavallılar Amerikan tvlerine çıkıp "İsrail güzellemesi" yapsa da mazlumların, zulme uğrayanların yanında olan yönetenlerle, ülkemle gurur duyuyorum.
Bu ülkeyi kimse yıkamaz.