YEREL seçimler seçmenin en büyük mesaj verme aracıdır. Adaylar da önemlidir tercihlerde. Dün yapılan yerel seçimler sonucu kazanan demokrasi oldu. Seçim yorgunu olmamıza rağmen milyonlar sandığa gitti. Küsüp evinde oturan da oldu tabii.
İstanbul'la ilgili bir önceki seçimde Ekrem İmamoğlu kazandığında, onun arkasında duran ve algı-tanıtım kampanyasına en büyük imzayı atan kişi yıllarca tanıdığım bir isimdi. Seçimden sonra "Ne yapacak İstanbul'a farklı olarak İmamoğlu" diye sorduğumda güldü o tanıdığım algı uzmanı. "Gerek yok. Ak Parti döneminde İstanbul'a çok şey yapıldı.
Bu yüzden Ekrem'in fazla uğraşmasına ihtiyaç yok" diye konuştu. 16 milyar doları aşkın bütçesi olan bir mega kente İstanbullu hiçbir şey yapmamaya geleni seçmişti. Yani 16 milyar dolarlık adamı.
Adam İstanbul seçimlerini kazandı ancak başkanı olduğu şehre uğramayan biri olarak tarihe geçti. Bir baktık onu Diyarbakır'da meydanda, bir baktık Ankara'da siyasi partiyi ele geçirme operasyonlarında gördük. İstanbul'u ne zaman afet vursa, milyonlar perişan olsa onu tatillerde ense yaparken bulduk. Veya yabancı elçilerle rakı balık sofrasında… Göreve gelir gelmez ilk işi "Temel atmama töreni" düzenlemek olmuştu.
Yeryüzü "Temel" atmayacağını ilan eden bir belediye başkanına ilk kez tanıklık etmişti. O yüzden İstanbul'a çivi çakmadı, kendini sahillere ve şezlonglara çaktı. Bir baktık Ulaştırma Bakanlığı'nın yaptığı metro hatlarına "Ben yaptım" diye sahiplenirken bulduk onu. Büyük cesaret vardı ha. Yapmadığı metronun başkası tarafından hayata geçirildiğini bile bile, bunun en kısa zamanda ortaya çıkacağını göre göre "Ben yaptım" diyebilecek rahatlıktaydı. Yeryüzü böyle genişlikte bir belediye başkanı da görmedi.
4 küsur milyarla ihaleye verdiği belediye otobüsleri her gün arıza yaptı. Her şey çok güzel olacak diyerek seçim kazanan adam her gün İstanbulluları otobüs ittirerek dünya tarihine adını teneke harflerle yazdırdı. Yabancı basın bile bu utanç dolu otobüs ittirme görüntülerini haber yaparak İstanbul'u dünyaya kepaze etti.
İş bununla da bitmedi. Neredeyse her gün cayır cayır yanan otobüslere şahit olduk.
Dünyanın her yerinde her şehirde belediye otobüsleri vardı ama hiçbiri yanmıyordu, bizimkiler dışında. Otobüsler gitmiyordu gitmemesine ama yürüyen merdivenler de artık yürümüyordu yahu. Durumlar "Çüş" ve "Oha" idi. Elemanları balya balya para sayarken, dolar ve euro kuleleri dikerken yakalandı "Bana mısın" demedi.
CHP kurultayında delegelerin nasıl satın alındığı ile ilgili devasa iddialar ortaya saçılırken, Kiptaş'tan 10-15 milyonluk evlerin bedava delegelere verildiği öne sürülünce gıkı çıkmadı. O evleri kimler aldı, kim kime, hangi hak ve hukukla devlet parasıyla yapılan evleri verdi bu mutlaka sorgulanacak tabii ki… Ama bizimkinde tık yok. Umurunda değil. Yeryüzü böylesine rahatlığı ve geniş yüzü hiçbir yerde görmedi. Devlet mega kentte depreme karşı kentsel dönüşüm için kendini yırtıp, vatandaşa yalvarırken bu durdurmak için dava üzerine yüzlerce dava açtı. Seçilmeden önce yüz binleri aşan konut sözü verdi, yapmadı. Söz verip de hayata geçirmediği vaadleri tek tek soruldu, dünyanın en büyük pişkini olarak "Hatırlamıyorum" dedi.
İstanbul'da metrobüsler çalışmadı, duraklarda sabah akşam binlerce insan yığınakları oluştu. Trafik sorunu bir milim geriye gitmezken dağ gibi büyüyerek katlandı. Reklama milyarlar harcanırken depreme para koklatılmadı. İstanbul depremi "Geliyorum" derken, 600 bin konut sözü veren iktidar yerine, deprem için hiçbir çalışma yapmayana yol verildi. PKK sempatizanlarının özellikle büyük şehirlerde belediye meclislerine taşınmasına, koridorlarda gezinmesine seçmen aldırmadı.
Tüm bu tabloya baktığımızda seçmenin gündeminde bir numaralı unsurun ekonomi ve enflasyon yani "Para" olduğu ortaya çıktı. İktidara mesaj vermek isteyen bir seçmen tablosu ile karşılaştık yine. Saadet, Deva, Gelecek gibi partileri tamamen sildi aynı zamanda seçmen. İYİ Parti'nin de dibe vurmasına yol açtı.
Genel seçimler ile yerel seçimler de tercihler farklıdır. Seçmen yerel seçimleri iktidara bir mesaj verme aracı olarak görür.
Bunu kullandı ve mesajını verdi. İktidar da alıp değerlendirecek ve seçmenin bir numaralı gündemine yönelecektir.
Muhalefette ise bir genel başkanlık kavgasının patlayacağını düşünüyorum.
Çünkü İmamoğlu "Özgür Özel'i ben getirdim. Kemal Bey'i tasfiye etmek ve partide kendi önümü açmak için" diyecektir. Bu hırsı yüzünden İstanbul'u 5 yıl unutan o değil mi?