17.YÜZYILDA Hollandalı, Alman, Fransız ve İngilizler Günay Afrika'ya kalabalıklar halinde göç etmeye başladı. Zira ülke elmas ve altın rezervleriyle kaynıyordu.
Sömürgeci katiller bu ülkede beyaz ırkın üstünlüğünü kabul eden, diğerlerini ikinci sınıf vatandaş olarak kabul eden yasalar çıkararak tam bir zulüm rejimi kurdu. Azınlıktaki Beyaz Avrupalılar, çoğunluktaki siyahileri fitne ve savaşlarla sindirdi. Asya'daki sömürgelerden dahi köleler getirip, siyahilerin üzerine saldıracak ve katliamları izleyerek sistem kuracak kadar caniydiler. Irkçılıkta öyle ileri gittiler ki, Nazi sistemi kurup ülke içinde sınırlar bile çizerek "Buralara beyaz olmayanların dışında kimse giremez" diyecek kadar azıttılar.
Dünyaya demokrasi ve insan hakları dersi veren, hak-hukuktan bahseden Avrupa, Güney Afrika'da 1990'lı yıllarda bile bu alçak zulmü devam ettiriyordu.
Ülkenin elmas ve altın madenlerini, milyonları öldürerek kurutacak kadar insanlıktan çıkmış şeref yoksunu bir Avrupalı ırkçılığı hakimdi. Ve en önemlisi, İsrail bu ırkçı rejimin en büyük destekçilerinden biriydi.
II. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından Güney Afrika Başbakanı John Vorster tutuklanıyordu. Suçu "Nazi yanlısı" olmasıydı. Bu Hitlerci Güney Afrikalı Beyaz Başbakan, 1976'da İsrail ziyaretinde kırmızı halıyla karşılanıyordu.
Irkçı rejime karşı ayaklanma başlatan Mandela cezaevinden çıktığında "Güney Afrika halkı, İsrail devletinin ırkçı rejimine verdiği desteği asla unutmayacak" açıklamasını yapıyor ve "Filistinliler özgür olmadan bizim özgürlüğümüzün eksik olduğunu çok iyi biliyoruz." diyordu.
Afrika altın ve elmasları, Avrupa'da, İsrail'in kurucusu olan zengin ailelerin kasasına gidiyordu. Küresel sermayenin cebine attığı her kanlı elmas, gücünü artırıyor, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde nüfuzunu zirveye çıkarıyordu. Küresel sermayeyi Avrupa başkentlerinde ve ABD'de kukla başkanları seçecek noktaya taşıyordu. Tüm bu sömürü düzeni başka Afrika ülkelerinde de farklı sistemlerle kurulup, sonuçta paranın gücüyle İsrail'in güvenliğine hizmet ediliyordu.
Bugün gelinen noktada bu sistemin kuklası haline gelen ABD, soykırıma binlerce ton bomba yağdırıp ortak olacak kadar süper ahmak pozisyonuna taşınıyordu. Güney Afrika'nın, bugün İsrail'i soykırım suçlaması ile uluslararası mahkemede yargılatması boşuna değildi. Bu bir uluslararası sömürü sistemine başkaldırıydı. Aynı başkaldırı Fransız sömürgesi ülkelerde de kendini gösteriyordu. Afrika ülkelerinde Fransız askerleri peşpeşe kovuluyordu. Nefret ve öfke çığ gibi büyüyordu. Enerji darboğazı yaşayan Avrupa'nın geleceği Afrika'nın henüz el değmemiş rezervlerindeydi.
Geçmişte bu kıtada oluk oluk kan akıtanlar yakında Afrika'ya muhtaç hale gelecekti. Bunu görüyor ve kırk takla atıyorlar. Almanlar, İngilizler, Belçikalılar, Fransızlar ve İtalyanlar, yükselen kıtada geçmişte yaptıkları katliamlardan dolayı şimdi sürekli özür diliyorlar.
Peşpeşe Afrika zirveleri düzenleyip vaad yağdıyorlar. Son olarak İtalya bir zirve düzenledi. Vaadlerine, Afrika ülkelerinden "Sen bizi dilenci mi zannettin" cevabı geldi.
Ülkelerine kanla refah yaşatmayı ilke edinmiş bu sözde demokrasi ve insan hakları savunucusu katiller sürüsüne karşılık Türkiye'nin yıldızı Afrika'da parlıyor. Bize ilgi ve sevgi seli çığ gibi büyüyor. Dışişleri Bakanı Fidan, Mısır ile Libya krizi konusunda prensipte anlaştıklarını, Sudan'dan Somali'ye kadar pek çok Afrika ülkesinde yaşanan krizlerde Türkiye'nin çözüm bulucu rolü üstlendiğini boşuna açıklamıyor. Artık bu kıtada her yol "Ankara"ya çıkıyor.
Nitekim ABD büyükelçisi Jeff Flake bir makale yazdı ve bakın neler anlattı;.
"Türkiye'nin etkisini, tarihi bağlarını ve ekonomik gücünü dünyanın pek çok köşesinde kullanmasını bekliyoruz, zira Türkiye bizim yapamadığımız şekillerde ve yerlerde hasımlarımızla diyalog kurma becerisi bakımından eşsiz.
Örneğin Türkiye, Gazze'deki çatışmanın çözümünde rol oynamak için iyi bir konuma sahip. ABD gibi Türkiye de kalıcı bir barışa giden en iyi yol olarak bir Filistin devletinin kurulmasını destekliyor. Ayrıca, Sahraaltı Afrika ve Orta Asya'da borç tuzağı olmadan yüksek kaliteli altyapı arayan ülkeler için Çin'e uygun bir alternatif olduğunu kanıtladı." Türkiye dünya barışına ve ezilen halkalara katkısıyla dünyada öncü ülke haline geldi. Bu durum kurulacak Yeni NATO ve yen BM'de de gücümüzü ve yerimizi pekiştirecektir. Son olarak AB ülkelerinin yeni kurduğu ve "Avrupa Gökyüzü Kalkanı" adı verdikleri ortak hava savunma sistemine de apar topar kabul edildik. Yaptıkları her zulüm ve sömürü Türkiye'yi ezilen halklar nezdinde yüceltirken, Batı'yı da Ankara'ya daha fazla mahkum ediyor. Çünkü artık sömürü coğrafyasında sadece "Türkiye pasaportu" coşkuyla karşılanıyor.
Diğerleri nefret girdabında boğuluyor.
ABD elçisinin Türkiye için "EŞSİZ" tabirini kullanması boşuna değil...