1.DÜNYA
Savaşı'nda Filistin'de konuşlanan Türk ordusu büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldı.
Çekirge istilası ile baş edemiyorlardı.
Çare bulsun diye bir botanikçi getirdiler. Adam çekirge sorununu çözmek için çalışırken aslında İngilizlere casusluk yapıyordu. Görevi Filistin'de İsrail'in temellerini atmaktı.
Öyle bir temel attı ki, MOSSAD'ın kurulmasına ilham kaynağı oldu.
Adam Hristiyan'dı.
Ülkesi onu Afganistan'a gönderdi. Cebine de bol para koydu. O parayla elemanlar kiraladı.
Kendisini büyük alim ilan ettirdi. Kısa zamanda 200 bin müride kavuştu.
Hepsini devlete karşı ayaklanmaya teşvik etti.
"Yolsuzluk ve israf var" propagandasıyla. Devlet Başkanı ülkeden kaçarken Kabil havaalanında bu casusla karşılaştı.
Muhabbet ettiler. İngiliz casusu başındaki sarığı atmış, fötr şapkayla hava atıyordu. Afgan Devlet Başkanı "Senin casus olduğunu biliyordum ama halkımı inandıramazdım.
Kan dökülmesin diye kaçıyorum" diyordu.
O bir İngiliz casusuydu.
Afganistan'da İngiliz çıkarlarına ters hareket eden yönetimi devirdiği için görevini başarıyla tamamlıyordu. Yüzbinlerce müridine de giderken "Arkamda yıllarca çok namaz kıldınız.
Hepsini kaza edin" çağrısı yapıyordu.
İsrail'in ilk kurulduğu yıllarda Siyonizm'in en büyük korkusu Mısır'ın vereceği reaksiyondu. Bu yüzden Mısır'da casuslar devşirdiler. Bomba uzmanı olarak eğitip, sokakları kan gölüne çevirdiler.
Bir numaralı ajanlarının ismi Ahmet Hassan'dı ve muazzam bir ağ kurulmuştu. Görev, orduya sızmaktı. Mısır hükümeti o ağı deşifre ettiğinde nasıl çözüm bulacağı konusunda şaşkınlık yaşıyordu. İşin içinde askerden siyasilere kadar uzanan bir ağ vardı.
Lübnan'da da MOSSAD ilk faaliyetlerine Yusuf el-Dabbadh adlı bir din adamı ile başladı. İsrailli Albay Moshe kameralar karşısına çıkıp "5 bin Şekel'e kadar İsrailli olmayan Ortadoğulu gençleri casusluk için istihdam ediyoruz" diyordu gururla. Yani ayda 1500 dolara ülkelerini satıyorlardı. Türkiye'de deşifre edilen MOSSAD ağının içinde çok sayıda Ortadoğulu olması boşuna değildi. Bazen de kendilerinden birini göndermek zorunda kalıyorlardı. Mesela Libya'da yakalan DEAŞ komutanı Ebu Hafs da "Ben bir Yahudi'yim.
Gerçek adım Benyamin Efraim. MOSSAD adına burada DEAŞ'ı güçlendirmeye geldim" diyordu. O DEAŞ Türkiye'de seçim öncesi bir kiliseye saldırıyordu.
FETÖ'nün de bunlardan farkı yoktu.
Ellerine kamera verip yatak odalarına soktular, insanları röntgenlediler.
Bir elemanı çıkıp da "Yahu bizim yatak odalarında kamerayla ne işimiz var?
Dinimizde bir eve penceresinden bakmak bile yasak" diyemedi.
Orduya sızdılar, darbe girişiminde uçaklarla halkı bombaladılar. Şimdi liderleri saray-çiftlikte CIA tarafından korunuyor.
Müridleri de Avrupa'da elini kolunu sallayarak geziyor. "Batının tamamı bizi neden gül gibi öpüp kokluyor" diye sormuyorlar kendilerine. YouTube kanalları kurup, Amerikalı generallerin komutanlık yaptığı PKK'nın terörist liderlerini ağırlıyor, kol kola Türkiye'ye saldırıyorlar. Deli danalar gibi Türkiye'de PKK ile birlikte muhalefeti destekliyorlar. Muhalefet de onların yalanlarına sarılarak devleti suçluyor her fırsatta. Kıldıkları namazları kaza etmeleri gerektiği bile akıllarına gelmiyor bu devşirmelerin.
"Yahu biz PKK ile neden kolkola girip, ABD başkanının açıkça destek verdiği muhalefet için çırpınıyoruz?" diye hiç sorgulamıyorlar. Lideri istihbarat örgütünde maaşa bağlarsan tüm örgütü ele geçirirsin.
İstediğin gibi de kullanışlı eleman haline getirirsin.
DHKP-C bir zamanlar Alman istihbaratının elinde oyuncaktı.
Almanlar, terörist liderleri kendi topraklarında, yüz milyarlarca euro borç verdikleri Yunanistan ve İtalya'da besliyordu.
O dönem Amerikan elçiliklerine saldırıyordu DHKP-C. Komünist örgüt, Kobani olaylarında PKK'nın saflarına katılıp Amerikalı generallerle tanıştı. CIA'nın kucağına oturdu. Artık beslendikleri Yunanistan'da da Almanlar yok, Amerikan askerleri vardı. Atina Washington'a bağlanmıştı.
Doğal olarak artık Sam Amcanın oyuncağı olmuşlardı. CIA ve MOSSAD'ın emrine girmişlerdi. "Türkiye'de seçim var. Ortalığı biraz karıştırmak lazım. Gir Çağlayan adliyesinde olay çıkar.
Nasılsa muhalefet de hemen devleti suçlar, istikrar ve güven azalır" emri gelirse tabii ki ölümüne gideceklerdi.
Bugün CHP'nin Amerikalı generallerin emrindeki Kandil'den emir alan HDP'leşmesi de anormal değildi. Öyle bir çalışıldı ki altı oktan ne devletçilik kaldı ne de milliyetçilik.
İmralı'dan salınması için "Teröristbaşı APO nöbeti"ne giren DEM Esenyurt ilçe teşkilatına destek ziyarete giden CHP'lileri görüyorduk artık. Hem de "Dem'lenmek iyidir" diye tweet atan CHP'li yapıyordu bu ziyareti.
"Yaşasın halkların kardeşliği" diyerek devlete suçlamalarda bulunuyordu orada.
Amerikalı generallerin eğittiği PKK da çok mutlu oluyordu sanırım. Hemen ABD komutasındaki Kandil'den "CHP ile yerelde ittifakı bozmayın" emri geliyordu. Başak Demirtaş da derhal adaylıktan çekiliyordu. Daha neler göreceğiz neler!