AVRUPA'DA akıl hastalarının zincire vurulduğu, hatta öldürüldüğü dönemlerde Osmanlı gittiği her yerde insana insanca muamele yapıyordu. "İnsanların içine şeytan girdi" denilerek Avrupa kadınları diri diri yakıyordu. Ecdadımız ise kurduğu şifahanelerde müzik sesi, su sesi aroma ve bitkisel terapilerle akıl hastalarına ister Afrika'da olsun, ister Ortadoğu veya Balkanlar'da, her yerde şifa arıyordu.
Akın akın Avrupa'dan dahi insanlar bu merkezlere koşuyor, kimin hangi milletten olduğuna asla bakılmıyordu. Kimsesizler, durumu iyi olmayanlar karşılık beklemeden üç kıtada tedavi ediliyordu. Fethedilen ülkelerde kimsesiz çocuklar, anne şefkatiyle yaklaşan eğitmenlerin yer aldığı kurumlarda kucaklanıyor, sahip çıkılıyordu. Birçok bölgede zekat verilecek fakir aranıyor, bulmakta güçlük çekiliyordu. Kış aylarında dağlardaki kurtlara dahi açlıktan ölmesin diye yiyecek atılıyordu.
Yardım isteyen hiçbir ülke geri çevrilmiyordu.
İngilizler İrlanda'yı ablukaya alıp, açlıktan milyonlarca kişiyi öldürürken, gemilerle gizlice yiyecek taşıyarak ölümleri durduran ecdadımızdı. Somuncu Baba dahi Avrupa topraklarından getirilen kimsesiz ve sahipsiz çocukları alarak bağrına basacak, onlara babalık yapacak kadar merhametliydi.
Sadece insanlar değil tüm hayvanlara aynı merhamet gösterilirdi. Bir seferde Yıldırım Beyazıd Han yolda bir yılan görünce derhal derdest edilmesini istedi. Yanındakilerden biri "Hayvan susamış" diyerek bu isteğe karşı çıktı. Su götürüp verdi. Yılan için sazlıkların arasına karışarak gitti. Yıldırım Beyazıt Han bu manzara karşısında hem büyük pişmanlık duydu, hem de gözyaşlarına boğuldu. Bir gram hayvan hakkıyla Yüce Allah'ın huzuruna çıkmaması gerektiği beynine nakşedilerek yetiştirilmişti. Yavuz Sultan Selim Han, Ortadoğu seferinde ordunun geçtiği asma bahçelerinin dallarına kese kese altın astırdı.
Ola ki ordudan biri zarar vermiştir veya dayanamayıp yemiştir diye. Bir gram haram lokma boğazından geçen tek bir askerin dahi zaferlere mani olacağı şuuruyla yetiştirilmişti.
Sarı Saltuk, 700 akıncıyla Bosna'ya yerleşti. Kul hakkına riayetleri, insanları kucaklamaları, cömert ve merhametli olmaları, yaşamları ile koca bir ülkeyi adeta büyüleyip Müslüman olmalarına yol açtılar. Osmanlı'nın Balkanlar'a ve Orta Avrupa'ya yerleşmesiyle, burada yaşayan halklar, Batı'dan gelen Haçlı zulmü, Cermen ve Latin istilalarından, katliamlarından ve yağmasından kurtulmuştur.
Küçük devletlerde kadınlar, küçük kızlar da tecavüzlerden, kaçırılarak köleleşmekten kurtulmuş, din ve milliyetlerini kaybetme korkusu ortadan kaldırılmıştır. Afrika'dan, Ortadoğu'ya ecdadın ayak bastığı her yerde aynı tablolar yaşanmıştır.
Burada yüzbinlerce örnekle, Osmanlı'nın her girdiği ülkede zulümleri nasıl durdurup, insanları ve haklarını nasıl koruduğunu anlatmaya kalksak ömrümüz yetmez. O nedenle özellikle üç kıtada büyük bir gönül coğrafyamız var. Halklar arasında yaşayan eskiler, gençlere Osmanlı'nın nasıl kurtarıcı olduğunu anlata anlata bugünlere taşımıştır.
O yüzden Afrika'ya gittiğimizde ve Türk olduğumuzu öğrendiklerinde insanlar bize "Nerede kaldınız" diye soruyor. Somali'ye giden bir gencimizi zorla alıp ülkenin büyük din alimine götürüyorlar. 80 yaşını aşkın o din alimi, ağlayarak aniden 20'li yaşlardaki Türk gencinin ellerine sarılarak zorla öpüyor.
"Babamın vasiyeti. İlk gördüğün Osmanlı'nın elini öp diye vasiyet etti" diyerek durumu izah ediyor.
Sömürgeci Batı bugün girdiği ve işgal ettiği her ülkede milyonlarca insanı toplu mezarlara göndererek büyük katliamlarla yaptı. Dillerini değiştirdi, dinlerini bozmak için büyük uğraş verdi. İçlerinden Batı hayranları devşirdi. Onlardan biri de Cezayirli gazeteciydi.
Erdoğan Cezayir'e gittiğinde o devşirilmiş gazeteci basın toplantısında Osmanlı'nın sömürgeci olduğunu ima eden bir soru sordu.
Erdoğan "Osmanlı sömürgeci olsaydı bu soruyu bana Fransızca sormazdın" diyerek tarihi bir ders verdi. Evet kendi dillerini konuşamıyorlar, rüyalarını bile Fransızca olarak görecek hale getiriliyorlardı. Şimdi Afrika'da büyük bir başkaldırı, sömürgecilere "Defol" diyen, kovan bir devrim başladı.
Tamamı "Osmanlı'nın torunlarını, Türkiye'yi örnek aldık" diyorlar. Fransız askerlerinin tutuklandığı videolar tüm dünyada yankı uyandırıyor. Nijer'de Macron arananlar listesine kondu. Fransa'ya sıfır vergi imtiyazları ortadan kaldırılarak yüz milyarlarca dolarlık haracına duvarlar örülüyor. Batı, Afrika'yı nasıl elinde tutacağını düşünürken, halklar ve yönetenler "Kurtuluşumuz Osmanlı modelinde" diye haykırıyor. Böylesine bir sevgi, böylesine bir YUMUŞAK GÜÇ yeryüzünde hiçbir ülkede yok. O yüzden Osmanlı'nın torunlarının, yani Türkiye'nin Yüzyılı, 100 sene sonra başlıyor.