"ANKARA bölgesinde gücünü daha da artıracak. Uluslararası meselelerde kilit rol üstlenmeye devam edecek. Evet Erdoğan zorlu bir ortak ama Türkiye'nin büyüklüğü ve giderek parçalanan bir dünyada artan jeostratejik önemi göz önüne alındığında AB liderleri Ankara'ya angaje olmak zorunda. Erdoğan'ın dış politikaları giderek daha özerk hale geldi.
Türkiye dünyada etkin bir aktör oldu. Seçim sonrası Başkanlık töreni için 78 ülkeden liderlerin Ankara'ya koşması boşuna değil.
Tablo Türkiye'nin küresel etkisinin bir göstergesidir. AB, Ankara'nın bu gücünden yararlanmak zorunda." Ha Maşallah!...
Yıllardır bu sütunlarda bunları anlatıyoruz.
Artık dünyada Batı'ya karşı büyük bir nefret oluştuğunu, buna karşın Türkiye sevgisinin şiddetlenerek arttığı belirtiyoruz. Avrupa'nın Türkiye'ye mahkum hale geldiğini de sık sık dile getirdik. Ancak girişte Türkiye'nin dünyadaki küresel etkinliğini ve yakaladığı gücü aktaran cümleler bu defa AB'nin başkenti Brüksel'den, Avrupa Politika Merkezi'nden geldi. Hepsinin Ankara önünde eğileceğini yıllardır burada boşuna yazmadık. Yeni Türkiye, küresel gücünü katlayarak dünyanın önüne koyuyor.
Senelerdir dış politikada nakış gibi işlenen yatırımlar artık meyvelerini vermeye başlıyor. Türkiye'nin dış politikada bağımsız hareket etmesi, Batı karşısında ezilen halklar için bir örnek, hatta bir uyanışın sembolü oldu adeta. BAE bile ABD'ye rağmen gitti Çin ile anlaştı.
S.Arabistan petrol fiyatları konusunda Rusya ile ortaklık kurup ABD'ye posta koydu. Afrika'da ülkeler Fransa'yı kovmaya başladı. Mali'de Senegal'de Çad'da tam 16 ülkede "Sömürgeci Fransa defol" sesleri sokaklara, caddelere taştı. Kongo'da devlet başkanı, Fransız lider Macron'un gözlerinin içine bakarak sömürgeciliğini aşağıladı.
Cezayir'de caddelere akan binlerce kişinin "Erdoğan" diye haykırışına ve gırtlaklarını yırtarak ettikleri dualara bizzat şahit olmuştum. En son Cezayir de muazzam bir başka aşağılamaya imza attı. Cezayir Devlet Başkanı Tebbun, yıllar önce milli marştan çıkarılan ve Fransa'ya atfen yazılan bölümleri tekrar marşa koydu. Fransa ayağa kalkarken, Cezayir Dışişleri Bakanı aracılığı ile "Sana ne ulan" çekti. O Milli marşa tekrar konulan bölümde Cezayir halkı artık "Ey Fransa, serzeniş vakti geçti. Biz o günleri kitap gibi kapattık. Ey Fransa, bugün hesap günüdür. Hazırlan ve cevabı bizden al. Devrimimizde karar kesin. Cezayir'in yaşaması için kararlıyız" diye haykırıyor.
Türkiye'nin başlattığı Batı'ya başkaldırı ve bağımsız dış politika liderliği, dalga dalga tüm dünyaya yayılıyor. Nitekim 15. ASDA'A BCW Arap Gençliği Araştırması'nın sonuçları açıklandı. Gelecekte ülkelerini yönetecek gençler "Arap ülkeleri dışında en dost görülen yer Türkiye." dedi. 18 Arap ülkesinde yapılan araştırma sonucu gençlerin yüzde 82'si Türkiye'ye müttefik olarak bakıyor. Tüm bunlar, Türkiye'nin Batı sömürgeciliği ve zulmüne karşı sesini çıkartan ve bağımsızlığını ilan eden tek ülke olmasıdır. Ankara ezilen halklara "Uyanış"ı getiren ve lider olarak görülen bir ülkedir artık. O yüzden Avrupa'nın Başkenti Brüksel'den gelen "Türkiye'ye angaje olmak zorundayız. Artık hem çevresinde, hem de dünyada küresel etkisi olan bir güçtür" analizi boşuna değildir. Aynı tablo sadece Ortadoğu'da değil, Balkanlarda, Kafkaslarda, Uzakdoğu'da Türk Cumhuriyetlerinde start almıştır. AB içinde olmasına rağmen Türkiye ile hareket eden bir Macaristan da var artık. Azerbaycan ile "İki devlet, tek Millet"tik. Şimdi buna "Tek hava sahası" da eklendi. "HAKİM Hava Komuta Kontrol Sistemi" projesi hayata geçti. Bu proje ile her iki ülkenin hava kuvvetleri, Azerbaycan hava sahasının kontrolünü sağlamanın yanı sıra ortak harekat yapmanın yolunu da açtı. Bu sistem Ege denizinden başlayıp, Hazar havzasına kadar uzanıyor. Hazar'ın dibindeki diğer Türk Devletleri de kademeli olarak bu "Ortak hava sahası" sistemine geçecektir elbet. Türkiye'nin Savunma Sanayii'ndeki atılımları da gelecek yıllarda "Türk ve İslam NATO'sunu" kaçınılmaz yapacaktır.
Stratejik konumumuz, dünyadaki gönül coğrafyamızın sağladığı muazzam YUMUŞAK GÜÇ ve uyguladığımız bağımsız dış politikalar, Batı'yı bu yüzden Ankara'ya angaje olmaya mahkum etmektedir.
Brüksel'den gelen ve avaz avaz "Avrupa liderleri Türkiye'nin küresel gücünden faydalanmak zorunda" bağırışının altı boş değildir. Adamlar da aptal değil. Bizdeki dünyadan bihaber ittihatçı kafalar ve azgın azınlık Batı'nın bugüne kadar enjekte ettiği "Erdoğan gitsin"e kilitlene dursun, gören gözler gerçeğe ulaşmaktadır.
Bunu da feryat ederek duyurmaya tıpkı Brüksel gibi devam edecektir.
"Türkiye Yüzyılı" denmesi tesadüf mü yani?