2010'LARDA Türk Silahlı Kuvvetlerinin ABD ve İsrail'e bağımlılığını nasıl ortadan kaldırabiliriz diye Aselsan mühendisleri hummalı bir çalışma yapıyordu.
Tam meyvelerini almak üzereyken peş peşe mühendislerimizden ölüm haberleri gelmeye başladı. Mesela bunlardan birinde evinde ölü olarak bulunan mühendisimizin ağzında tüp hortumu vardı. Kritik projelerde yer alan 42 yaşındaki mühendisimiz Hasan Öksüz'ün başına gelenler ise korkunçtu.
Ankara'da bir marketten çıktığında karşısına tanımadığı kişiler dikildi. Onu yaka paça zorla bir araca bindirdiler. Boğazını keserek bir köprünün altına attılar. Öldü zannetmişlerdi.
Sabah saatlerinde köprü altında yaralı halde bulundu. Hastaneye kaldırıldı. Haftalarca tedavi gördükten sonra iyileşti. Tekrar projelerde göreve başladı. Ancak endişeliydi.
Yakınlarına "Takip ediliyorum" diyor, eşi ve çocuğunu tedbir amaçlı Kahramanmaraş'a gönderiyordu. Yanlarına gittiğinde de "Sizburada kalın. Bana zarar verecekler. Siz zarar görmeyin" diyordu. Hasan öksüz ailesini suikast endişesiyle Maraş'a gönderdikten 1 yıl sonra şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybediyordu. Hüseyin Başbilen diye bir mühendisimiz vardı. F-16 uçaklarının yazılımı ve tank projesi üzerinde çalışıyordu. Boğazı ve bilekleri kesilmiş olarak aracında bulundu. Onunla aynı yerde çalışan Halim Ünal da kafasına isabet eden tek kurşunla öldü. Bu ölümler boşuna değildi.
Yerli ve Milli projelerde çalışırsan, buna yol verirsen, tam bağımsızlıktan bahsedersen bu ülkede adamı ya yargılarlar ya da öldürürlerdi.
Nice Yerli ve Milli Projemiz yıllarca rafa kaldırılmış, CIA'nın verdiği oksijenle doldurulan bürokrasi koridorlarımızda buharlaştırılmıştı. Sonuca gitmek üzere olan çok az sayıdaki proje adamımız da ortadan kaldırılmıştı. Hatta Isparta'da mühendislerimizi taşıyan uçağımız bile düşürülmüştü. Kaza diye geçiştirilerek üzerleri kapatılmıştı. Çünkü Türkiye "Aman Batı ne der" diye bağıran korkaklar tarafından yönetiliyor, bakanlıklarımızın koridorlarında borç aldığımız IMF memurları bu ülkenin bakanlarını herkesin gözü önünde bağırarak azarlıyordu. Yerli ve Milli hamleler ancak ve ancak "Kefenimizi giydik" diyen cesur yöneticilerle yapılabilirdi. İşte Türkiye son yıllarda bu alanda muazzam bir seferberlik başlatarak ölüm tehdidinde bulunan Batı'nın katillerine adeta meydan okudu. Türkiye'yi SİHA ve insansız savaş uçağı üretimi ile uçuran Selçuk Bayraktar'ın "Tehditler aldıkama boyun eğmedik" sözleri boşuna değildi. Dışarıdan tehditlerin yanında içeriden de vardı. "Batı ile iyi geçinmeliyiz" diye bağıran muhalefetin önde gelen isimleri bile Selçuk Bayraktar'ı yargılamaktan bahsediyordu. "Hapse atacağız" diyordu.
Batı aşkına tek bir çivi bile çakılmayan Eski Türkiye özlemlerini haykıranlardan geliyordu bu tehdit. Eski Türkiye'de işlerin nasıl döndüğü malumdu. CIA ve Pentagon "Sizdomates, biber, patlıcan üretin" diyor, "Emredersiniz" diyerek hazırola geçiyordu bu ittihatçı kafalar. Enerji bakanımız Fatih Dönmez de özellikle doğalgaz aramalarında Türkiye'yle çalışan yabancı personelin baskı gördüğünü söylüyordu. "Evlerine kadar gidip Avrupa'da 'eşiniz bu projeden ayrılsın' noktasına kadar giden uygulamalar oldu. Bu arkadaşlar bizimle çalışmaktan mutluydu.
Öyle ki, Türk vatandaşı olmak istediler" diyordu. Evet ailelerine kadar tehdit alan yabancı mühendislerimiz, çareyi Türkiye'ye iltica etmekte buluyordu. Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Berat Albayrak'ın kaleme aldığı "Burası Çok Önemli" isimli kitapta enerjide bağımsızlığımızla ilgili dehşet ifadeler vardı. Bir toplantı yapılıyor. Askerler de var. Doğu Akdeniz'de daha aktif olmamız gerektiğini anlatıyor. Bazı askerler, "Altyapı,gemi, para yok. ABD ve AB'nin nediyeceğini kestiremeyiz" diye itiraz ediyor.
O itirazcılar 15 Temmuz'da darbecilerin içinde yer alıyor. Toplantı çok önemli...
Hayati olaylar yaşanıyor. Avrupalı ülkeler, bizim deniz alanlarımızın bulunduğu bölgeleri parsel parsel ihalelere çıkarıp uluslararası şirketlere satıyor.
İçimizdeki hainler "Batı ne der. Amansahip çıkmayalım. Riskli" diye bastırıyor.
Berat Albayrak sondaj gemisi almaya karar verdiklerinde bazılarının "Ülkeyi böylesaçma masraflara sokamazsınız vesonunda yargılanırsınız" diye tehditler ettiğini de söylüyor. "Batı ile iyi geçineceğiz" diye söz verip bir yemin etmediği kalan 6'lı, 7'li, 8'li masayı bir düşünün şimdi.
Akdeniz'de doğalgaz çıkarmaya kalksan masa birbirine girecek. Biri "Almanyane der" diye başlayacak, diğeri "Amanİngilizleri kızdırmayalım" diyecek, diğer "Amerika'yı unutmayın ha... Aman ha" diye bastıracak. Çünkü "Hepimizin imzayetkisi var." diyerek "Kukla Başkan" sistemine talipler. Tabii önemli olan biz ne yapacağız? Bu kafalarla denizlerimizde sadece balık tutmayı, topraklarımızda da domates, biber, patlıcan yetiştirmeyi mi seçeceğiz?
Yoksa her türlü tehdide "Kefenimiz"le mi cevap vereceğiz? Karar sizin.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.