ADAMIN babası sütçünün muhasebecisiydi.
Bir süt şirketinde çalışan Yahudi William Henry ve Yahudi Charlotte'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesi dindar Yahudilerdi ve Manhattan'daki Emanu-El Sinagogu'nun üyesiydiler. Büyükbabası Alexander Elick Bloomberg, Polonyalı bir Yahudi'ydi. Anne tarafından büyükbabası Max Rubens ise Litvanyalı bir Yahudi'ydi. NewYork belediye başkanlığı yaptı. Trump'ın karşısında Demokratlardan başkan adayı olabilmek için büyük bir kampanya yönetti. Başkan olabilmek için tam 931 milyon dolar harcayarak tarihe geçti. Ancak seçilemedi. Önemli değildi. Onu etkilemezdi. Zira ABD'nin en zenginlerinden biriydi. Serveti 60 milyar doları geçiyordu.
Forbes onu 2019'da dünyanın 9. Zengini ilan ediyordu. Dev şirketleri vardı. Bunlardan biri de medya kolunda faaliyet gösteriyordu.
Dünyaca ünlü Bloomberg yayın organlarının sahibiydi. Adı da Michael Bloomberg'di. İşte bu Michael'in medyası Bloomberg "2023'ün en önemli seçimleri Türkiye'de yapılacak" diye yazıyordu. Seçim sonuçlarının tüm dünyayı etkileyeceğini belirtiyordu. "Türkiye; sonucu, ABD, Rusya, Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika'da dahi jeopolitik ve ekonomik hesaplamaları şekillendirecek olan bir seçime gidiyor" diyordu. Doğru bir tespitti. Türkiye seçimleri, dünyada söz sahibi olan ülkenin, 50 yıl geri veya ileri gitmesi sonucunu doğuracaktı. Zira muhalefet "Ne işimiz var dışarıda" diyordu. Savunma Sanayiini yargılamaktan bahsediyordu. Karadeniz'de bulunan 1 trilyon dolarlık gazla dalga geçiyordu.
Akdeniz, Afrika, Kafkaslar, Türk Cumhuriyetleri, Balkanlar umurunda değildi. Tek bir söylemleri yoktu. Buralarda yıllardır mekik gibi dokunan ilişkilere, yatırımlara, çabalara şiddetle karşı çıkış vardı. Muhalefetin tüm dünyaya ilan ettiği sadece iki projesi mevcuttu. "Erdoğan'ı indirmek" ve "Batı ile iyi geçinmek"… O yüzden Suriye'de Esad'ı desteklediler. "Ne işimiz var" dedikleri Libya'da Batı'nın desteklediği Türk düşmanı Hafter'i alkışladılar. Mevcut iktidar uçak gemisi yaptı "Ne o uluslararası operasyon mu düzenleyeceğiz" diye şiddetle karşı çıktılar. Batı'nın tamamı dünyanın her yerinde çıkarları için uluslararası operasyon çekerken, bizdeki muhalefet "Ne işimiz var dışarıda operasyonla" diyerek, Batı'ya bağlılık açıklıyordu. Bundan daha ekmek üzeri ballı kaymak olur muydu? Dünyaya parmak ısırtan, savaşların seyrini değiştiren SİHA'lara bile oyuncak diyen, "Üretenleri yargılayacağız" diye haykıran bir çilekli pasta veya üzümlü kekti Batı için bizim muhalefet. Eğer kazanırlarsa, demek ki bugüne kadar dışarıda yapılan tüm hamleler tersine çevrilecekti. Daha ne olsundu? Irak'ta petrolden varil başına 100 dolar kazanılırsa bunun 1 doları Irak halkına kalıyordu. 99 doları Amerikan ve İngiliz şirketlerin cebine gidiyordu.
Türkiye'ye bak sen idi durumlar. Kendi gemileri ile 3 denizde petrol ve doğalgaz arıyor, "Kimseye zırnık vermem" diyordu. Hatta savaş gemileri ile o üç denizde petrol-doğalgaz arayan yabancı gemilere bile çarpıp uzaklaştırıyordu. Efeleniyordu bir de. Afrika'ya en hızlı giren, muazzam ekonomik ağlar kuran tek ülkeydi üstelik Türkiye.
"Bize silah verin, tüm madenlerimizi ortak çıkaralım" diye koşan Afrika ülkeleri Ankara'da sıraya giriyordu bir de. Vay canına sayın seyirciler durumları yaşanıyordu. Batı'nın çömdüğü yüz milyarlarca doların, Erdoğan kalırsa Türkiye'ye akması ihtimali büyüktü. Olamazdı. O yüzden petrol-doğalgaz-maden şirketleri olan büyük şirketlerin silah olarak kullandığı Batı medyası işi gücü bıraktı, "Türkiye'deki seçimleri 2023'te dünyanın en önemli seçimi" ilan etti. Adamlar haklıydı. Erdoğan giderse, trilyon dolarların onlara kalma ihtimali yüksekti.
Bunu da "Yaşasın Batı" diyen muhalefetin sağlayacağına yürekten inanıyorlardı.
İşte o yüzden yukarıda bahsettiğim Michael'in Bloomberg'i "Ankara'nın dünya meselelerindeki etkisi, Erdoğan'ın uzun süredir iktidarda olduğu dönemde elde ettiği başarıların bir kanıtı. Ancak Batılı liderler, Erdoğan'ın gittiğini görmekten memnun olacak." diye yazıyordu. Evet yanlış okumadınız. Açık açık, hiç çekinmeden, utanmadan, çemkirmeden bu cümleleri kurdu sayfalarında Bloomberg. Tabii, "Erdoğan diklenerek, bizden yüzlerce milyar doları alıp ülkesine götürüyor" diye yazamazlardı.
O kadar da aleni olmak ahmaklıktı. O yüzden saçma sapan sebepler öne sürdüler. "Radikal, kafasına göre hareket ediyor" falan dediler.
Bizi güldürdüler. Erdoğan giderse, yerine gelenler Türkiye'yi Batılı bir ülke olarak pozisyonu konusunda daha rahat olan, farklı bir dış politika aktörüne dönüştürecekmiş. Öyle yazıyor Michael'in Bloomberg'i. "Daha rahat" ifadesini kullanıyor Batı için. Eh yani bu da doğru bir yaklaşım… Tam 20 yıldır "Erdoğan kabusu" görüyorlar. Normal.