Ekim 2019'da Genelkurmay karargahında ilginç bir buluşma vardı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İngiltere Genelkurmay Başkanı Sir Nicholas Patrick Carter'ı kabul etti.
Sonrasında sık sık telefonla görüştüler.
Kısa bir süre önce de İngiltere Genel Kurmay Başkanı Nick Carter, Covid-19 salgınının neden olduğu ekonomik kriz ve dünyadaki mevcut belirsizlik ve kargaşa ortamının 3. Dünya Savaşı'nın çıkma riskini artırdığını söyledi. Nick Carter, yakın bir zamanda geniş çaplı çatışmaların artabileceğini belirtiyordu.
Dünyanın endişe içerisinde olduğunu açıklıyor, "Belirsiz bir gidişatta yaşıyoruz. Küresel rekabet oldukça yüksek ve sahip olduğumuz risk oldukça büyük. Bunun yanında her geçen gün artan tansiyon da, yanlış hesaplamalar ve planlar yapmamıza zemin hazırlıyor.
Bu durum yeni bir dünya savaşı riskini de artırıyor. Bu risklerin bilincinde olmamız gerek" diyerek ülkesini yönetenleri uyarıyordu.
Bir hafta önce de 3. Dünya Savaşı'nı gündeme getiren İngiltere'nin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait olan 2 'Eurofighter Typhoon' savaş uçağı, Konya'da konuşlu Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanlığı'na bağlı 3'üncü Ana Jet Üs Komutanlığı'na geldi. İngiliz Eurofighter Tyhoon savaş uçakları, dünyanın sayılı eğitim merkezlerinden olan Konya'daki üste, 132'nci Filo Komutanlığı'ndaki F-16 savaş uçaklarıyla eğitim gerçekleştirdi. ABD bize F-35'leri vermiyordu ama İngilizler "Biz varız" diye koşuyordu. Rolls Royce, uçak motorları ile ilgili işbirliğine hazırlardı.
Avrupa Birliği'nden kopmuşlardı.
Yıllardır asalak gibi yapıştıkları bir Amerika vardı. Onun sırtından hemen her savaşta geriden gelip pastaya konuyorlardı. Ancak son dönemde, özellikle Trump ve Amerikan derin devleti tarafından adeta tasfiye edilip geri plana atılmışlardı. Tüm yeni gelişmeler Washington-Ankara-Moskova ekseninde masaya yatırılıp çözüme gidiyordu.
Kenarta itilmiş İngiltere son dönemlerde adeta Türkiye'ye yapışıyordu. Ankara ile ilişkileri geliştererek kazanımlar elde etmeye çalışıyordu. İngiliz Savunma Bakanı bile kameralar karşısına çıkıp Türk İHA ve SİHA'larına övgüler yağdırıyordu. "Türkler artık savaşın seyrini değişterecek yeni bir GÜÇ" diye tüm dünyaya lanse ediyordu.
"Türklerin oyun kuruculuğunu görmezlikten gelemeyiz" diyor, "Ders almalıyız" çağrısı yapıyordu.
Londra, New York ile birlikte küresel sermayenin iki başkentinden biriydi. Ve o küresel güç, ABD'de Biden'ı iktidara getirmişti. Dünyada yeni dengelerin oluşacağı kaçınılmazdı. İngiltere'nin son dönemde Türkiye'ye yapışması, Londra'da altına kırmızı halı serdiği küresel sermayenin de Ankara'ya yaptığı saldırıları durdurması anlamına gelecekti. Nitekim son dönemde bu ekonomik güce ait medyada Türkiye'ye yapılan saldıralar hafiflemeye başladı.
Bir süre önce Türkiye'yi yerden yere vuran İngiliz medyası da suskunluğa gömüldü. Devlet yayın organı BBC bile geri çekildi. Aynı şekilde İsrail'in de son dönemde sessiz sedasız Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurmak için çırpındığını görüyoruz. Türkiye'nin Ermenistan ile savaşta Azerbaycan'a yaptığı yardımı desteklediler. Hatta İsrail'den de Azerbaycan'a silah yağdı.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ise Türkiye'ye geldi, kendisine randevu verilmedi. İstanbul'a uğradı sadece. Kırgınlığını gösteren laflar geveledi. Paris'e gitti, "Türkler çok güçlendi" dedi. Macron'a "Türkleri durdurmalıyız" diyerek gaz vermeye çalıştı. Pompeo'nun bitik Macron'dan medet umacak hale gelmesi bile bizim için şaşırtıcı olmadı. Balklanlardan başlayarak, Kafkaslar'da hızla tırmanan Türkiye rüzgarları, Ortadoğu'da, Afrika'da, Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta esiyor, Asya'ya kadar geniş bir yelpazeye ulaşıyordu. Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın artık farketmez.
Dünyada yeni dengeler peşinde koşan herkes Ankara'nın gücüne yanaşmak zorunda. Benzer sahneler önümüzdeki dönemde artacak.