Takoz ittifakı
İçimizde bazıları "Türkiye Libya'da sömürgeci ve işgalci" diyecek kadar zıvanadan çıkarken, Ankara akan kanın durdurulması için kendini yırtıyor. Halbuki işgalci ve sömürgeci ülke daha daha kan akmasını ister. Ne kadar çatışma, o kadar işgal ve sömürü demektir. Ateşkesi isteyen, sağlayan, Moskova'da dün masa kurduran, savaşan tarafları oturtan da Türkiye'dir. O masada yerini alan da...
Libya'da Hafter'i destekleyen Rusya'dır. Hafter'i büyütüp bu hale getirip, Libya'ya götüren Amerika'dır.
Ancak aynı Hafter gidip Rusya'nın kucağına oturmaktadır. "Amerikancı Hafter Rusya ile iç içe... Bu nasıl olabiliyor" diye düşünenleriniz vardır.
Aslında ABD ile Rusya düşman gibi gözükse de kazın ayağı farklıdır. Bunun açılımı, ABD'de başkanları yöneten derin stratejist Kissinger'in "Batı ile Rusya arasında yeniden soğuk savaş başlatmak facia olur." şeklindeki sözlerinde gizlidir. Kissinger "Asla Rusya ile çatışmamak gerekir. Ayrıca ABD' gittiği yerleri bıraktığında boşluğu Rusya dolduruyor" diyor.
Washington gidiyor karıştırıyor, boşluk oluşturuyor. Ardından bir bakıyoruz o boşluğu, karıştırılan ülkeye yerleşen Moskova dolduruyor. Ortaya çıkan krizin çözümü de büyük denge unsuru Ankara'nın kurduğu masaya kalıyor.
Böylece Washington-Ankara-Moskova ekseni dünyadaki tüm krizlerde en ön plana çıkıyor. Londra'dan tutun, Berlin'e, Paris'ten Tel Aviv'e kadar tamamı trene bakan öküz noktasında kalıyor.
O yüzden BÖLGESEL GÜÇ Türkiye hızla Küresel Güç olma yolunda emin adımlarla ilerliyor diyoruz. Kissinger'in bir sözü daha var. "Rusya uluslararası sistemin önemli katılımcısıdır.
Bu nedenle her türlü krizin giderilmesinde yararlıdır." diyor.
Ancak Amerikan yönetimi doğrudan Rusya ile masaya oturduğunda, kurulacak yeni düzene karşı olan küresel sermaye ve onların uşakları, Trump'ı "Rus casusu" olmakla suçluyor. Geri adım attırıyor. İşte bu noktada krizlerin olduğu her bölgede büyük nüfuzu olan Ankara büyük bir güç olarak masayı kuran taraf oluyor. Bazılarımız bunu göremiyor, anlayamıyor, yaya kalıyor.
Çin ile füze anlaşması yaptığımızda büyük avantajları vardı. Teknoloji de veriyordu. Daha da ötesini bir Generalimiz anlattı bana. "Yerli ve Milli balistik füze geliştirecek noktaya gelecektik. Çin bu imkanı da sunuyordu." diyor. Balistik füze nükleer başlık takmak da demekti. Yani nükleer güç olma anlamına geliyordu.
ABD o yüzden komutanı olduğu PKK'ya emir verdi. O PKK da HDP'ye talimat yağdırdı. HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da "Çıkın sokaklara" dedi.
Kobani olayları patladı. 50'nin üzerinde Kürt vatandaşımız öldürüldü. Çin ile füze ihalesini durdurmak zorunda kaldık.
Buna neden olanların başında gelen Demirtaş'ın yazdığı "Seher" isimli kitabı şimdi İstanbul Belediyesi satmaya başladı.
Nedim Şener "O kitabın 2016'da Ankara'da otobüs duraklarında 36 masumun öldürüldüğü, saldırıyı gerçekleştiren terörist Seher Çağla Demir'e atfedilmiş olduğunu bilmeyen yok." diyor. Şimdi bu kitabı satan İstanbul Belediyesi de Kanal İstanbul'a karşı. Tıpkı Demirtaş'ın Çin füzelerini, Türkiye'nin nükleer güç olma yolundaki adımlarını engelleme çabası gibi, İstanbul Belediyesi de Kanal İstanbul'u durdurmak için kendini yırtıyor.
Küresel güç olma yolunda attığımız adımlarla deliye dönenler için, her alanda kullanılacak bir "Takoz" ittifakına dönüşüyorlar. O yüzden söyleyecek bir şey bulamayınca "Kanal İstanbul erkeklerimizi hadım edecek" diyorlar. Hadım edilmiş, masalara garson bile yapılmayan eski Türkiye'yi istiyorlar.
Dalak-böbrek-karın ağrıları bu yüzden!..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yumruklar konuşuyor (21.11.2024)
- Musk savaşı başladı (18.11.2024)
- "Trump; "Ben deliyim" (16.11.2024)
- İyiler de kazanır ama... (14.11.2024)
- Ödleri neden patlıyor? (11.11.2024)
- “Türkiye Günleri” yolda (09.11.2024)
- Trump namlunun ucunda (07.11.2024)
- Amerikan "ot"ları (04.11.2024)
- Güneysu (01.11.2024)
- Deli danalar-papağanlar (30.10.2024)