Libya'da, Irak'ta, Somali'de, Suriye'de... Dünyanın her yerinde... Milli İstihbarat teşkilatımız sessiz ve derinden olağanüstü operasyonlara imza atıyor. Sultan Abdülhamid Han'dan sonra il kez yurtdışında Milli Devlet çıkarları için operasyonel hale geliyoruz.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki gün bu konuda yaptığı açıklamalar dünya medyasında ve uluslararası ajanslarda da geniş yankı buldu. Başkan Erdoğan'ın "Libya'da sahada olan MİT başarılı çalışmalarıyla, hiçbir ülkenin yardımına ihtiyaç duymadan dünyanın her yerinde hareket edebilme imkanına kavuştu. MİT'in isimsiz kahramanları herhangi bir karşılık beklemeksizin görevlerini yerine getirmeyi sürdürecektir." sözleri ön plana çıkarıldı.
Nerelerden nereye geldik. Askeriyle, istihbaratçısı ile yıllardır kendi vatandaşını gözetleyen, kovalayan, tutuklayan bir ülkeydik. Osmanlı'yı İngilizler yıkmıştı. Yıkanlar da haliyle mutlaka yenisinin kurulmasında olacaktı. O yüzden tarihine, Osmanlı'ya söven, yerden yere vuran bir sistemi enjekte edecek yapıyla işe başlandı. Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle birlikte devlet koridorlarında ve sistemin kılcal damarlarında bu defa ABD yani CIA elemnları gezmeye başladı. Herşeyimiz Washington'un kontrolündeydi. Bizi içeri kapattılar, birbirimizle boğuşturdular. Maaşlarını bile ödedikleri istibaratçılarımız kendi halkını iç düşman gören bir yapı haline getirildi. NATO'ya bağlı askerlerimiz de sürekli darbe yaparak bu iç tehdit algısını pompalayarak dışarıya kör olan bir Türkiye'nin oluşmasını sağladı. Ancak son yıllarda bu sistem darbe aldı. 15 Temmuz'da da zincirler kırıldı. Türkiye artık yurtdışında operasyon yapan, gözünü dünyaya çeviren, masa kuran, oyun bozan bir ülke haline gelip devler ligine girdi. Bu durum dışarıda çok sayıda ülkeyi hayal edemeyeceğiniz kadar rahatsız ediyor. O yüzden Yeni Türkiye'ye alışamayan, eski günleri özleyen içimizdeki yetiştirilmiş ecdadına söven devşirmeleri kullanıyorlar. Bu nedenle ülkemiz topraklarında Esadçıdan, Hafterciye, terörcüden, onlarla ittifak yapanlara kadar tuhaf, şaşırtıcı çıkışlar yaşanıyor. Yeni sisteme başkaldırıyı bunlarla yaptırıyorlar. Ülke başkanı çıkıyor "Libya'da olmazsak, Akdeniz'de olta atacak yer bulamayız" diyor. "Libya'da olmazsak artık denizde değil havuzda yüzeriz" diye uyaranlarımız oluyor. Bunların ne anlama geldiğini bile bile "Ne işimiz var Libya'da" diyebilecek eski kafalı kullanışlı tipler fışkırıyor bir yerlerden. Amerikan kanalından konuşturulan Türk spikerler "Türkiye petrol ve doğalgaz için Libya'da. Sömürgeci küresellerden ne farkımız var" diyebilecek hale getirikliyor. Evet sömürgeciler kendi ülkeleri dışında önüne gelen petrol ülkesini soyup soğana çeviriyorlar. Ancak Türkiye başka ülkenin petrol ve doğalgazını kovalamıyor. Kendi kıyılarında, Akdeniz'de, kendine ait doğalgaz ve petrolü korumaya almak için Libya'ya çıkıyor. Keni petrolünün güvenliğini sağlayabilmek için adımlar atan Türkiye'yi sömürgecilerle aynı kefeye koyacak zihniyetteki Türkleri bile sahaya sürüyorlar. O tiplere "Bir ülke kendi kendini nasıl sömürebilir? Bu nasıl kafa?" diye sormak gerekiyor.
Türkiye'nin çıkarları ve ulusal güvenliğine, bile bile saldıran Türkler çıkıyor karşımıza. Tüm bunlar eski sistemin devamını isteyen patronların, kullanışlı elemanları dürterek sahaya itmesinden kaynaklanıyor. "Nasıl olsa Amerika bizi destekliyor" diye düşünenler var. Halbuki önceki gün konuştuğum Amerikalı bakın ne diyor; "Amerika kimseyi desteklemez. Amerika işine gelen herkesi kullanır. Kullanım tarihi bitince de çöpe atar."
Evet çöpe gidecekler. Ancak Amerika'nın ve çok sevdikleri Batı'nın insafına kalmayacaklar. Zira yeni sistem, Yeni Türkiye onları çöpe atacak. Şu an yeniden doğuş günlerini yaşıyoruz. Tabii ki doğum sancılı olacak.