Hz. Ebu Bekir bir gün peygamberimizin huzurunda. O esnada Nisa Suresi'nin 123. ayeti iner. İnen bu ayetin meali şöyledir: "Kim kötülük yaparsacezasını çeker."
Ayetleri Cebrail'den dinleyen Hz. Resul (s.a.v.) Hz. Ebu Bekir'e döndü ve "Şu anda bana inen ayetisana okuyayım mı?" diye sordu. Hz. Ebu Bekir "Evet, ey Allah'ın elçisi" dedi. Bunun üzerine Hz. Resulullah "Men ye'mel sûen yücze bihi / Kim kötülük yaparsa cezasını çeker" ayetini okudu.
Hz. Ebu Bekir, o anı şöyle anlatıyor: "Hz. Peygamber'in dudaklarından ayeti duyduğum anda başıma bir hal geldi. Ne oldum bilmiyorum. Sanki o an belim kırılır gibi oldu. Olduğum yerde kalakaldım. Hz. Peygamber (s.a.v.) bana döndü ve 'Ne oldu Ebu Bekir? Ne bu halin' diye sordu. Ben dedim ki; 'Ey Allah'ın Resulü! Annem, babam sana feda olsun. Hangimiz kötü iş yapmadık. Şimdi biz yaptığımız her şeyin cezasını çekecek miyiz? Hz. Peygamber (s.a.v.) cevap buyurdu: 'Ebu Bekir! Sen ve müminler dünyada bu yaptıklarınızın bedelini ödersiniz. Ta ki Allah'a varınca günahsız varasınız diye. Başkalarının da kıyamette cezalandırılmak üzere günahları toplanıp biriktirilecek. İnsanlar ancak tövbe ile bu günahlardan sıyrılacaklardır."
Manzara açık. İslam'ı en iyi yaşayanların başında olan ve melekler âleminde 'Sıddık' olarak nitelenen Hz. Ebu Bekir ahiret hesabını hatırlatan bir ayet karşısında belimi kırdı bu ayet diyebiliyor. Sorumluluk bilinci bu kadar büyük olan insanların hesabı da o denli çetin olur. Doğrudur. Ama bu Kur'an sadece onlara inmedi. Bize de indi. Onları ürkütüpsarsan bu ayetler ne yazık kibizi olması gerektiği kadar etkilemiyor.Aynı teslimiyette değiliz. Zira biz, her ayeti, her emri veya her yasağı kendi keyfi yorumlarımıza göre anlar olduk. Bizim de en çetin imtihanımız bu olsa gerek. Gerektiğinde azap ayetinden rahmet, rahmet ayetinden azap devşirir olduk. Keyfimize gelen ayeti gördük. Keyfimize gelmeyeni erteledik. Allah bize merhamet etsin ve hakkı görmeyi nasip etsin.
Mahşerde sıkıntılı üç soru
Peygamberimizin yakın dostlarından İbn Mes'ud bir mecliste konuşma yapmadan önce üç kez üst üste yemin etti. Sonra şöyle dedi: Sizden biriniz ile Rabbi, sizin gökteki dolunayla baş başa kaldığınız gibi baş başa kalacak. Sonra Rabbi kuluna şu soruları soracak;
1- Ademoğlu. Seni bana karşı aldatan neydi? Neden benim emirlerime uymadın?
2- Gönderdiğim elçime nasıl karşılık verdin?
3- Öğrendiğinle nasıl iman ettin?
Hasret!
Bir Bilal olsam, ezanla ruhları okşasam
Bir Vahşi olsam, mızrağımla özrüne sığınsam
Bir Ebu Zerr olsam, Rabeze'de ölüme uzansam
Bir Huzeyfe olsam, sırrına vakıf sırdaşın olsam
Bir Selman olsam, ehl-i beytten sayılsam
Bir Ümmü Mektum olsam, uyar beni desem
Bir Muaz olsam, ya döndüğümde seni göremezsem
Bir Sıddık olsam, başımı dizine koysam
Bir Ali olsam, hasretinle yanıp tutuşsam
Bir Kabe olsam, telbiyene hasret duysam
Bir Medine olsam, vücuduna değdiğimden övünsem
Velhasıl bir müminin olsam, dağ-taş haykırsam.
Baldırından kan sızdı
Bütün yaratılmışlara merhamet nazarıyla bakmak lazım. İnsan, hayvan, tabiat ne varsa. Tasavvuf eserlerinden birinde bu hassasiyet bir tasavvuf büyüğünün gözünden şöyle aktarıldı. Başkasının acısını sinede hissetmek lazım. Sevgi ve şefkatte zirveleşmek. Şimdi aktaracağım olaya dikkat ederseniz kastımı daha net görebilirsiniz: Bir gün bir adam, elindeki kırbaçla bir eşeği dövüyordu. Eşek acıyla inliyordu. Bir müddet sonra acıyla kıvranan eşeğin arkasından kan boşalmaya başladı. Orada olaya şahit olan ve tarifsiz bir acıyla olaya bakan Bestamlı Beyazıd'ın da baldırından ve yanlarından kan sızmaya başladı. Sanki eşeğe vurulan her kırbaç, Bestamlı'nın yüzüne, sırtına değiyordu. Eşek kıvrandıkça, dünyasının büyük ismi Bestamlı da kıvranıyordu. İslam'ın anlattığı budur esasen. Başkasının acısından zevk almak değil, acısıyla acınma. Budur mesele.
Kur'an 'necva'yı sevmez
Necva, fısıldamak, kulağa üflemek anlamlarına gelir. Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kulağına fısıldayacakları bu işten caydırmak için (Mücadele 12. ayet) fısıldamadan önce sadaka vermeyi emreder. Bunun hoşlanılmayan bir iş olduğunu ihsas ettirir.
'Ey İman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.' (Mücadele,12)
'Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptığınızdan haberdardır.' (Mücadele,13)
Hz. Peygamber (s.a.v.) namaza giderken yanına yaklaşıp sahabesi aleyhinde bilgi fısıldamak, belki aleyhte konuşmak isteyene bundan rahatsız olduğunu belirtmek için şöyle buyurdu:
'Aranıza çıkarken bana fısıldamayın. Kalbimi kimsenin aleyhinde söze muhatap etmeyin.'
İblise sopagösterdim
Tasavvuf büyüklerinden biri olan Ebu Said gördüğü bir rüyasını ders alalım diye bize aktarır. Şöyle der: Bir gece rüyamda şeytanı gördüm. Elimdeki sopa ile şeytanı dövmek istedim. Şeytan benim bu gayretime güldü. Bana şöyle dedi: Ebu Said! Beni elindeki şu sopa ile korkutamazsın. Ben sopadan korkmam. Ben esasen, Allah'a teslim olanların kalbindeki nur ve ışıktan korkarım. Marifet ehlinin iman ve teslimiyeti beni korkutur. Onların kalbindeki nur ve ışık beni kül ve duman eder.
Bir ayet
Gece secde eden, kıyamda duran, ahiret azabından sakınan ve Rabbinin rahmetini dileyen kişi inkarcı gibi midir? De ki, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? (Zümer, 9)
Mevlana'dan
Mevlana'ya sordular. Dünya nedir? Cevap verdi: 'Ruhların zindanıdır.'
Efendimiz(s.a.v.) konuşuyor
Resulullah Efendimiz şöyle buyurdu: Benim yanımda en sevimliniz ahlakça en güzel olan ve etrafınızdakilerle hoş geçinendir. Onlar herkesi sever, herkes de onları sever. Benim katımda en sevimsiz olanlarınız koğuculuk yapan, dostlarının arasını açan ve temiz kimselerde kusur arayandır. (Taberani)
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.