İslam; ölmüşlerin arkasından çirkin söz söylenmesini hoş karşılamamıştır. Bu ölen Müslüman da olsa, gayrimüslim de olsa durum aynıdır. Zira ölen kişi amel defteriyle artık ahiret âlemine sevk edilmiştir. Kötü söz ona zarar vermez. Ancak O'nun ailesini rahatsız eder.
Bu konuda da ölçümüz Hz. Resulullah (s.a.v.) olmalıdır.
Hz. İkrime, Ebu Cehil'in oğluydu. Ebu Cehil bildiğimiz gibi Bedir harbinde ölünceye kadar bütün hayatı boyunca Efendimiz'e (s.a.v.) ve arkadaşlarına eziyet etti. Savaş açtı. Hz. İkrime ise, Mekke fethinden sonra Müslüman oldu. İslam'ında samimi bir mümin oldu.
İkrime'nin Müslüman olduğu günlerden bir gündü. Sahabe mescidin önünde toplanmış, belki de İkrime'nin duyacağı bir sesle Ebu Cehil'e hakaret anlamında konuşuyorlardı. Veya beddua ediyorlardı. Hz. Resulullah (s.a.v.) evinin içinden bu hadiseye şahit oldu. Odasından hızla çıktı ve sahabeye müdahale etti. Ebu Cehil'in aleyhinde ağır konuşulmasından rahatsız olduğunu hatırlattı ve şöyle buyurdu:
- Ebu Cehil aleyhinde konuşmanız ona zarar vermez. Ancak yaşayan tanıdıklarına -Hz. İkrime'yi kastediyor- zarar verir. Onları üzer. Sizleri bu sözlerden sakındırıyorum.
Bundan daha insani ve vicdani bir ölçü olabilir mi?
Düşmanı bile olsa, ölmüş olan Ebu Cehil'in aleyhinde boş söz söylenmesini hoş bulmuyor.
***
BİZİM AMENTÜMÜZ NEDİR?
Bizim iman ettiğimiz hususlar şunlardır;
1- Biz Allah'ın bir olduğuna, eşinin ve benzerinin olmadığına iman ederiz. Her şeyin bir yaratıcısı vardır, o da Yüce Allah'tır. O'nun dışındaki her şey mahluktur. Yani sonradan olmadır.
2- Allah'ın yeryüzüne gönderdiği bütün peygamberlere -Nebi ve Resullere- iman ediyoruz. Onların her biri insanlığı Yüce Allah'a çağırdılar. Onlar hidayet ışıklarıydılar. Hiçbir peygamberi ötekilerinden ayırmayız.
3- Allah'ın meleklerine iman ederiz. Onlar Allah'ı tesbih ve zikir ederler aynı zamanda da Allah'ın verdiği görevleri yaparlar. Yemez, içmez, uyumazlar. Erkek veya dişilikleri yoktur. Güzelliğin ve itaatin sembolleridir.
4- Allah'ın yeryüzüne gönderdiği emir-yasak ve tavsiyelerini konu alan vahyine yani kitaplarına ve sahifelerine iman ediyoruz. Bu ilahi kitaplar orijinallerini muhafaza etselerdi genel anlamda aynı mesajları kapsıyor olacaklardı. Biz bu kitapların peygamberlere indiği haline iman ediyoruz.
5- Biz ahiret gününe, kıyametin kopuşuna, sırat köprüsüne, terazide amellerin tartılacağına, kevser havuzuna, cennet ve cehenneme, amel defterinin dağıtılacağına, şefaate, müminlerin günahlarının bedelini ödedikten sonra cennete gireceğine, imansızın ebedi ceza göreceğine iman ediyoruz. Kıyamet, haşr, neşr ve ahiret gününe iman ediyoruz.
6- Kadere, hayır ve şerrin kul tarafından istendiğine, Yüce Allah tarafından yaratıldığına iman ediyoruz. Kader, varlığın, amelin, zaman ve mekânın geleceğin eksiksiz şekilde Allah tarafından bilinmesi ve kayıt altına alınmasıdır.
7- Son peygamber olarak gönderilen Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bütün insanlığa gönderildiğine, O'ndan sonra Nebi veya Resul gelmeyeceğine, O'na iman etmeyen bir insanın hidayet sahibi kabul edilmeyeceğine iman ediyoruz.
8- Kur'an-ı Kerim'de yer alan ve anlamı muhkem olan - net anlaşılan- bütün emir, yasak, talimat ve bilgilerine tam iman ediyoruz. Kur'an ne demişse doğrudur. Müteşabih ayetlerle ilgili yorumlarda ise söylenen söze bakarız. Kur'an'ın temel ilkelerine ve Hz. Resulullah'ın sahih hayatına zıt değilse bu yorumu muteber sayarız.
9- Hz. Peygamber'in (s.a.v.) genel anlamda söz ve amelleri olarak nitelendirilen sahih hadislerine iman eder ve onları hayatımıza tatbik ederiz. Uydurma rivayetler belli kitaplarda zaten kayıt altına alınmıştır. Zayıf rivayetler konusunda hadis alimlerinin neler dedikleri ise işin uzmanlarının malumudur. Bu hususta yeniden bir cerh ve tadile ihtiyaç yoktur. Keyfi olarak şu rivayet zayıf veya uydurmadır diyerek kendi akıl ve düşüncelerini, yorumlamalarını önceleyenlerin sözlerine itibar etmiyoruz. Bu hususla ilgili kurallar hadis metodolojisi ile ilgili kitaplarda yer almaktadır.
10- Şeytanların varlığına, onların bir imtihan vesilesi olduğuna ve şerri sembolize ettiklerine, cinlerin yaratıldığına, iman eden veya etmeyenlerinin var olduğuna iman ediyoruz.
11- Kur'an- ı Kerim ayetleri zaman ve mekânla kayıtlanıp, tarihsel bir okumaya tabi kılınamaz. Emir ve yasakları kıyamete kadar geçerlidir.
12- Allah'ın katında son din İslam'dır. Son kitap Kur'an-ı Kerim, son Nebi ve Resul Hz. Muhammed'dir (s.a.v). Her insanın buna inanması Kur'an'ın emridir.
Kısacası bizim amentümüzün genel hatları budur. Ama elbette sadece bunlar değildir. Bu hususta söylenecek çok ayrıntı da mevcuttur.
TAKVA BURADA!
Takva; insanın amel, ibadet, ahlak, alışveriş kısacası her işinde sırf Allah'ın rızasını gözetmesidir. Takva; korunmak anlamına da gelir. Günahtan, haramdan, kötülükten ve çirkinlikten sakınma.
Kur'an'da 'Ey iman edenler! Allah'tan sakının' buyurur. Yani O'nun hoşlanmadığı işi yapmayın. Buradaki sakınma, takva ile ifade edilir.
Sevgili peygamberimiz insanları ayrıştırmak, kategorize etmek ve takvayı görünüş ve görüntüye boğdurmak isteyen zihniyetleri engellemek için mübarek ellerini göğsünün kalbinin üzerine koydu ve şöyle buyurdu;
'Et-Takva ha huna'; Takva işte buradadır, takva işte buradadır, takva işte buradadır.'
Üç defa bu kelimeyi tekrarladı. Yani şöyle demek istedi; insanları takvalı, takvasız diye ayırmayın. Falanca ne kadar takvalı diye insanları durup duruyorken övme yarışına girmeyin. Takva her ne kadar bir insanın yüzünde, hareketinde, ibadetinde hissedilse de bu yanıltıcı olabilir. Zira gösteriş ve riya çağımızın yaygın hastalığıdır. Bırakın, kimin takvalı olup olmadığına Yüce Rabbimiz karar versin.
BÜYÜK AHLAK ÜZERİNESİN
Yüce Allah peygamberimizi tanıtırken Kalem suresinin 4. ayetinde şöyle buyurur: "Ve gerçekten sen büyük bir ahlak üzerinesin."
Allah, Hz. Peygamber'i yaratıyor. Sonra peygamber gönderiyor. O'nu eğitiyor. Ve O'nun ahlakına "büyük ahlak" diyor. Yani senin ahlakın muhteşem, fevkalade güzel, tertemiz ve gerçekten yüce bir ahlaktır diyor. Bundan daha büyük bir makam ve şeref olabilir mi Allah yarattığı kulunu övüyor. Ve o kulunun ahlakına büyük diyor. Senin ahlakından, huyundan, yaptıklarından razıyım demek istiyor.
HZ. AİŞE'DEN BİR HATIRA
H z. Aişe zarif bir dille şu anıyı ve duayı bize aktarıyor:
Bir gün Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sırtı sırtıma değmişken şu duayı mırıldandığını işittim, Allah'ım bana mağfiret et. Allah'ım bana merhamet et. Allah'ım beni refiki a'laya -yani kendine- ulaştır. (İbn Ebi Şeybe, 7/404)