22 Kasım 1948'de vefat eden
Çöl Kaplanı Tümgeneral Ömer Fahreddin Türkkan'ın mezarı Sarıyer'deki Aşiyan mezarlığındadır.
Bulgaristan'da 1868'de başlayan hayat İstanbul'da sona erer.
Kimdir bu
Fahreddin Paşa ve değeri nereden geliyor?
Birinci Dünya Savaşı. Yıllardan 1916. Osmanlı'nın en önemli sancaklarından biri
Medine-i Münevvere'de Osmanlı mukaddes mekânları gözü gibi korumaktadır.
Çünkü oralar bütün İslam ümmetinin gözbebeğidir.
Medine'de tehlikeli gelişmeler hisseden devlet, Hz. Resul'ün (s.a.v.) şehrine zarar gelmesin diye oraya en güvenilir askerlerden birisi olan Fahreddin Paşa'yı gönderir.
Tarih 31 Mayıs 1916'dır.
Fahreddin Paşa Medine'ye askerleriyle geçer ve orada otağını kurar. Tam 2 yıl 7 ay boyunca Medine'nin kontrolünü, daha doğrusu hizmetkârlığını devralır.
Öteden beri İngilizler Medine'nin kontrolünü Osmanlı'dan almak istemektedir. Ama Mevki Komutanı Fahreddin Paşa oraları evinden daha iyi korumaktadır.
31 Ekim 1918'de İtilaf devletleriyle Osmanlı antlaşmaya (Mondros Ateşkes gereği) imza atar ve Medine'nin kontrolünü İngiliz himayesine bırakmak zorunda kalır. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Medine'ye haber gönderir ve şehri teslim etme emrini iletir.
Ben Medine'yi, Medine beni bırakmaz
Ancak cihan devleti
olmuş şerefli bir milletin
Paşa'sı olan
Fahreddin Paşa, "Medine'yi İngilizlere teslim edemem" der ve direnir. Payitahttan
emir üzerine emir gelir
ama Fahreddin Paşa;
"Ben Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) kabrini gayrimüslim İngiliz devletine bırakamam" der. Devlet imzanın gereğini yapamadığı için sıkıntıdadır. Paşa ise kararlıdır.
Çekirge ile beslenen asker
Müdafaanın son günleridir.
Fahreddin Paşa ve askerine bütün yardımlar kesilir. Çekirgeden başka yiyecek de bulamazlar. Askerler Peygamberimizin mescidinin dışını kendilerine mesken tutarlar. İffet ve şerefini koruyan bir aile reisi gibi mescidin önünde nöbete başlarlar.
Yerli halk da gönülden onlarla beraberdir.
Fahreddin Paşa'yı tutuklayın
Osmanlı antlaşma gereği
Medine'yi teslim edemeyince başka
bir çareye başvururlar. Fahreddin
Paşa için
'iş yapamaz' raporu
çıkartırlar. Böylece görevden azledilir
ve yetki başka bir komutana
teslim edilir. Fahreddin Paşa
Medine'de Efendimiz'e (s.a.v.)
veda etmek için Mescid'e geçer.
Askerleri de yanındadır. Paşa, Mescid'in minberine doğru yürür.
Sonra Efendimiz'in (s.a.v.) şerefli mezarına doğru yürür ve ağlayarak şöyle der:
'Ben seni nasıl bırakırım.
Gönlüm el vermez ki! Seni kime teslim edeyim.' Oradaki
herkes bu gönlü kırık,
Medine sevdalısına
bakıp gözyaşı dökerler.
Zor bir ayrılıştır. Ayrılamamaktadır.
Fahreddin Paşa gidip eşyasını toplar. Bir bavula koyar ve son kez Efendimiz'e (s.a.v.) vedaya gider. Hz. Resul'ün (s.a.v.) kabrinin önünde demir pencerelere yapışır.
Ve seni bırakmam der. Sonra bavulunun üzerine oturur. Asker de tüfeklerini birbirlerine dayayıp Paşa'nın yanında otururlar.
Paşa Medine'den nasıl çıktı?
Fahreddin Paşa aşkına tutuştuğu Hz. Muhammed'in (s.a.v.) şehrini terk etmeyince, askerlerin onu tutuklayıp Medine'den çıkarmaktan başka çareleri kalmamıştır.
Antlaşmanın gereğini yerine getirmek zorunda olan yeni komutan paşayı derdest etmekten başka çare bulamaz.
Yeni komutan, Paşa'yı tutuklayıp Medine'den çıkarın der.
Askerler tüfeklerini yere koyup Paşa'yı çembere alırlar. Paşalarını kucaklarlar. Kırmadan, üzmeden, hırpalamadan bir annenin yavrusunu kucakladıkları gibi kucaklarlar.
Ve büyük teessür içinde Medine'den Paşa'yı çıkartırlar.
İşte bu şanlı direnişin, son Osmanlı'nın Medine-i Münevvere'yi terk edişinin çok kısa hikâyesi budur. Orayı terk ettik ama gönül hep orada kaldı.
Fahreddin Paşa'nın Medine'yi terk edişi 13 Ocak 1918'e denk gelir. Şimdi Sarıyer'de Aşiyan mezarlığında Hz. Resulullah'la (s.a.v.) buluşacağı günü bekliyor. Bizim de beklediğimiz gibi.
Gönlü Medine ve İslam aşkıyla dolu olan bu şanlı askere, Çöl Kaplanı'na selam olsun. Rabbim
Medine'yi, Mekke'yi ve Kudüs'ü
ebediyyen korusun.
********
MİRAÇ'TA 50 VAKİT NAMAZ RİVAYETİ DOĞRU MU?
Sahih hadis kitaplarında Miraç'ta Efendimiz'e (s.a.v.) 50 vakit namaz emredilmişken sonra da Müslümanlara rahmetin tecellisi olarak 5 vakit namazın sabitlendiği belirtilir. Aslında bu zoru gösterip daha kolaya razı etmek türünden bir tebliğ türüdür.
Yoksa değişen bir hüküm yoktur.
Kur'an-ı Kerim'de de buna örnek vardır.
Enfal Suresinin 65. Ayeti şöyledir:
'Ey peygamber, müminleri savaşa karşı hazırla. Eğer içinizde sabreden 20 kişi bulunursa 200 kişiyi mağlup edebilirler.
Ve eğer içinizden 100 sabırlı kişi bulunursa kâfirlerden 1000 kişiyi yener.' (Enfal, 65) Bu ayet savaşta "on'a bir" dengesiz bir karşılaştırma halinde bile Müslümanların savaştan (gerekiyorsa) vazgeçmeyeceğini söylüyor. Bir'e on.
Fakat akabinde bir ayet daha iner. Bu ayette ise oran ikiye bir'e indirir. Yani hafifletilir. Zor gösterilip kolay olanına razı edilir.
Ayet şöyle:
Şimdi Allah sizden (yükünüzü) hafifletti. Ve sizde bir zaaf olduğunu bildi (size gösterdi) sizden sabırlı 100 (kişi) bulunursa onların 200'ünü bozguna uğratır.
Eğer sizden 1000 (bin) kişi olsa Allah'ın izniyle (onların) 2000'ini (iki bin) yener. (Enfal, 66) Bu ayet, Miraç hadisesindeki 50 vaktin 5 vakitle sabitlenmesine bir örnektir. Yük hafifletiliyor ama sevap sabit kalıyor. 50 vakit 5'e iniyor ama sevap 50 vakit gibi kabul ediliyor.
Bu -haşa- Allah'la kul arasında bir pazarlık değil, Yüce Allah'ın kullarının yükünü hafifletmesine bir örnektir.
********
MELEKLER MÜMİNLERE NASIL DUA EDER?
Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamdederek tespih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru." "Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin." "Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır." (Mümin Suresi, 7, 8, 9. ayet)
*******
MEDİNE MİNBERİNİN SALLANDIĞI GÜN
İbni Mesud, Hz. Ömer ve Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
Hz. Peygamber (s.a.v.) minberdeydi. Minberde şu ayeti okudu:
'Onlar Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü onun elindedir (Avucundadır) gökler dürülmüş olarak O'nun sağ elinde olacak. O, Yüce Allah müşriklerin ortak koştuklarından çok yüce ve uzaktır.' (Zümer, 67) Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) ellerini bir ileri bir geri götürüp getirdi.
Sonra şöyle buyurdu.
'Yüce Allah kendini över. Ben Cebbar'ım, Ben Mükebbir'im, ben Muktedir'im, Ben Aziz'im, Ben Kerim'im (hani dünyanın kralları, sultanları) der.
Hz. Ömer diyor ki;
Resulullah bunları konuşurken minberi öylesine sarsıyordu ki, minberden düşecek diye korkmaya başladık. (Müslim)