Dinine bağlı olanların hem özeleştiri ve hem de empati yapması lazım. Bu artık elzem hale geliyor ve hatta gecikiyor.
Dünyadaki emperyal güçlerin insanlığın kimyasını bozduğu, hasta bir yapının kronikleşmesi için her türlü hamleyi yaptığını gözlemliyoruz.
Bunlar olurken Müslümanların karşı hamleler geliştirdiğini göremiyoruz.
Müslümanlar İslam'ın asla onaylamayacağı yanlış bir tevekkülle sadece duaya sığınıp fiili bir toparlanma içine girmiyorlar. "
Müslüman oldum" sözüyle Yüce Rabbimizin kendi yanından özel yardımda bulunacağına inanıyor sanki.
Halbuki Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatındaki gelişen zor şartları önce beşeri tedbirlerle sonra da manevi hamlelerle aşmıştır. Doğrusu çok zorlanmadıkça da mucize göstermemiştir.
Bedir'den Uhud'a, Hendek'ten Huneyn'e;
Hicret'ten dini yaymada oluşturduğu heyetlere kadar sıradanlığa terk ettiği hiçbir hamlesi olmamıştır.
İnsan gücüyle çözülen her engeli aşmıştır.
Bizler Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uygulamalarını öncelemedik. Sünnetini -uygulamalarının mesajını- algılayamadık.
O'nun güzel örnekliğini günümüz bilgi ve ışığıyla hayata nasıl yansıtacağımızı iyi hesap edemedik.
Birbirimizi yeterince anlamadık.
Kibir, enaniyet, haset, çekememezlik, dedikodu, biz Müslümanların günlük günahları arasında yer aldı.
KARDEŞLİĞİMİZ NEREYE GİDİYOR?
Eskiden "
müminler kardeştir" esasına bağlıydık.
Şimdi bu ayeti devreden çıkarmak için karşımızdaki Müslüman'ın imanını sorgular olduk.
Karakter ve menfaatimizin uyuştuğu kişileri dinlerine bakmadan dost edindik.
İBADET YAPTIK. AHLAKINI UNUTTUK
Namazımız var. Namazda camiye cemaate
de gidiyoruz. Orucu da hamdolsun tutuyoruz.
Haccımız ve hatta zekâtımız da var. Ama komşu hakkı, yetim hakkı, ortak hakkı, akraba hakkı konusunda hassasiyetimizi yitirdik.
ÜMMET BİLİNCİMİZİ MENFAATİMİZE KURBAN ETTİK
İslam coğrafyasının idarecileri birbirleriyle
bağlantıları kopardıkları için etrafa dağıldılar.
İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi birbirinden uzaklara düştüler. Düşmanlarının ağına düşüp izzeti İslam dışında aradılar.
GÜNAHLARIMIZ KUDRETİMİZİ KEMİRDİ
Hz. Ömer sefere gönderdiği askerine şöyle
diyordu: 'Beni düşmanlarınız değil, günahlarınız
ürkütüyor.' Günahlara alıştık. Eskiden ödümüzü
kopartan günahları rahatça işler olduk. İslam'dan
uzak yaşayan insanlara benzedik.
Yemek yiyişimiz, zevkimiz, tarzımız, hayata bakışımız onlara benzedi. Fazlaca dünyevileştik.
Müslümanlığı yaşamak saflık gibi görünmeye başlandı.
ÖZELEŞTİRİ BİR TEVBEDİR
Özeleştiri bir günah çıkarma veya günaha
gözyaşı dökmek değil elbette. Yapılan hataları
görüp aynı yılanın deliğine parmak sokmamaktır.
Özeleştiri bir tevbedir.
Hatadan ders almak demektir.
İyi ama bu özeleştiriyi kim yapacak. Fertler olarak bizler yaparsak arzu edilen genel faydayı sağlayamayız.
Dernekler, vakıflar, sivil kuruluşlar, etkili isimler, gerçek kanaat önderleri özetle bu eksikliğin farkına varan herkes Müslümanları ortak kararlar almaya, ortak bir şuur oluşturmaya çağırmalıdır.
Hatalarımızı görmeden, hatalarımızı itiraf etmeden, nerede yanıldığımızı anlamadan yapılacak özeleştirinin de faydası olmayacaktır.
İslam coğrafyası üzerine büyük oyunlar var.
Müslümanları yalnızlaştırıp köşeye sıkıştırmakla yanlış kararlar almalarını sağlamaya çalışıyorlar.
Temkinli ve akıllı olmalıyız. Her şeye yeniden başlayacak bir irade göstermeliyiz. Bizi yok edeceklerin istedikleri alanda değil, bizim istediğimiz alanda mücadeleyi yapmalıyız. İslam ülkelerinin halkları liderlerinden önce kucaklaşmalılar. Zira liderleri etkileyen halktır. Üzüntüye ve ümitsizliğe bu dinin tarihinde ve Resul'ün mücadelesinde yer yoktur. Yeniden bismillah deyip yola koyulalım.
Her halukârda Müslümanlar kazanacak. İnşaallah.
Kalben, ruhen, bedenen iki temel esasa;
Kur'an bilincine ve Hz. Resul'ün (s.a.v.) takip ettiği metoda döndüklerinde.
ÖNCE NİYETİNİZİ DÜZELTİN
Hz. Ömer kavga eden bir karı-kocayı ıslah etmek için iki kişiyi görevlendirir. Ancak bu iki kişi eşleri bir türlü barıştıramazlar. Sonucu da Hz.
Ömer'e iletirler. Ancak Hz. Ömer bu iki aracıyı azarlar.
Ve şöyle der:
Eğer kalplerinizi ve niyetinizi düzeltseydiniz Allah sizi başarısız kılmazdı. Allah iyi niyetin
karşılığını mutlaka verir. Gidip tevbe edin ve bir
daha görüşün. Adamlar öyle yaparlar. Sonucu da
alırlar. Eşleri barıştırırlar.
Bizim en büyük sıkıntımız bu. İbadetimiz, itaatimiz var. Ve bununla her şeyin bittiğini zannediyoruz.
Halbuki ihlas, takva, samimiyet her ibadetin kabul olması için olmazsa olmaz manevi şarttır. Tıpkı namazın kabulü için abdestin şart olması gibi. Bütün amellerin kabul şartı; ihlas, takva ve samimiyettir.
KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK?
Sahabeden biri bu soruyu sordu. Ey Allah'ın elçisi kıyamet ne zaman kopacak?
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap buyurdu:
"Soru sorulan kişi bu işi soruyu sorandan daha fazla bilgili değil." Yani "ben bu işi senin kadar biliyorum." Sonra sahabesine sordu: Kıyametin ne zaman kopacağını merak ediyorsun.
Peki sen kıyamete ne hazırladın?
Adam şöyle cevap verdi: 'Ben normal ibadetimden fazla bir şey yapmıyorum. Ama ben Allah'ı ve Peygamberini çok seviyorum.' Efendimiz şöyle buyurdu; Öyleyse sen sevdiklerinle beraber olacaksın.
EŞİNİ DÖVENE NE DEDİ?
Bir ara bazı kadınlar eşlerini, kendilerine şiddet uyguluyor diye şikâyet ettiler. Efendimiz (s.a.v.) bundan son derece rahatsız oldu ve Hz. Bilal'e cemaati camide toplamasını emretti.
Cemaat toplanınca minbere çıktı. Sert bir konuşma yaptı. Erkeklere nasihatte bulundu.
Kadınlarınıza iyi davranın, onlar sizin hayat arkadaşlarınızdır. Onları Allah'ın emaneti olarak aldınız, buyurduktan sonra şöyle bitirdi:
'Ben sizin içinizde ailesine en şefkatli davranan kişiyim. Asla bir kadına el kaldırmadım. Ben sizin için iyi bir örnek değil miyim!
Sizlerden bir kısmınız gündüz karısını döver ve gece sıkılmadan yanına gider.'