Afganistan, 1979'dan itibaren önce Sovyet, sonra da ABD işgaliyle başlayan uzun bir kaos ve iç savaş süreci yaşadı. Ve hep dışarıdan dayatmalarla yönetildi. İlk kez şimdi kendi iç dinamiklerine dayanan bir örgüt tarafından yönetilecek. Ancak hâlâ ortada onlarca soru işareti var. Taliban kendi içinde bütünlük sağlayıp süreci yönetebilecek mi?
ABD yenildi ve kendini rezil ederek gitti, ancak arka planda ne hesaplar yaptığı bilinmiyor. Dahası Çin'den Rusya'ya, İran'dan Körfez ülkelerine kadar çok sayıda ülke, Afganistan'ı kapsama alanına almış ki, her an her şey olabilir.
Anlayacağınız hâlâ Afganistan üzerinden hesaplaşmalar bitmiş değil.
Türkiye, bu hesaplaşmanın tam göbeğinde. Pakistan'la kurduğu sıcak ilişki dikkate alındığında Afganistan'ın dünya sistemine entegre edilmesinde başat rol oynayabilir. Başkan Erdoğan, bunun işaretini şu sözlerle vermişti:
"İlgili kurumlarımız bir süredir Taliban'la irtibat halindeydiler. Biz de Taliban yöneticilerini kabul edebileceğimizi daha önce ifade etmiştik. Afgan halkının huzuru, ülkemizin çıkarlarının korunması noktasında her türlü işbirliğine hazırız. Taliban yöneticilerinin itidalli ve ılımlı açıklamalarını memnuniyetle karşılıyoruz." Türkiye'nin Kâbil Havalimanı'nda asker bulundurması, ülke içinde Abdullah Abdullah ve Hikmetyar gibi etkili siyasi aktörlerle ilişkisini sürdürmesi hem göçmenler üzerinden Türkiye'ye kurulmak istenen "göç tuzağını" bozacak hem de Afganistan'ı kaos ve kargaşadan biraz olsun uzak tutabilecek makul bir yönetime kavuşmasının önünü açacak. Kolay görünmüyor ama süreç bu yönde akacak. Taliban bu gerçeğe göre davranır ve bölgesel güçlerle dayanışma içerisinde bu başarılırsa, sadece Afganistan değil bölge de rahat bir nefes alır.
Hayali bile güzel.
***
TÜRK LAİKLERİNİN PARADOKSU
Hükümet, Dışişleri Bakanlığı ve istihbarat uzun süredir Afganistan'da olup bitenleri yakından izliyor ve çok yönlü ilişkiler kurarak sürecin içinde kalmaya çalışıyor. Ancak iç siyasette durum bambaşka bir eksende sürüyor. Günlerdir başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet partileri, sınırlarımızda "Afgan göçü" yalanlarıyla bir "korku" siyaseti izliyor.
Kılıçdaroğlu şöyle diyor:
"Bütün sınır açık! Devletin gözetiminde geliyorlar, tamamı. Yerleştiriliyorlar. İçlerinde kadın, çocuk, yaşlı yok. Hepsi genç. Oradan kaçanlar buraya geliyor, biz de diyoruz ki pırıl pırıl gençlerimize Kâbil'e gidin orada savaşın. Hangi akıl, hangi mantık bunu kabul eder."
Sonra da aynı Kılıçdaroğlu şunu söylüyor:
"Bizim Afganistan'la tarihsel dostluğumuz var. Tarafları barıştırabiliriz ama kavganın parçası olmak yanlıştır."
Tarihsel dostluğumuzun gereği ne ve Türkiye hangi kavganın parçası olmak istiyor?
Şu sözler de muhalefetin iki numarası Meral Akşener'e ait:
"Çıkmış hâlâ, 'Türk askeri Afganistan'da kalmalı' diyorlar. Kardeşim, Afganistan kaldı mı da askerimiz kalsın? ABD'ye şirinlik peşinde abuk sabuk konuşmayı bırakın, askerimizi derhal o bataklıktan çekin!"
İşin daha vahim olanı, muhalefet, laik medya ve aydınların ortak çelişkisi... Hümanistliği ve çağdaşlığı kimselere bırakmayan bu kesim, bir yandan Taliban'ın kafa kestiğini, kadınlara zulmettiğini söylüyor, sonra da dönüp "Bu zulümden kaçanları neden alıyorsunuz?" diye nefret kusuyor. Üstelik bu kaçanların büyük çoğunluğu da kendileri gibi laik ve ABD yanlısı...
Ne diyelim, içerideki iktidar düşmanlığınız tamam da hiç değilse zulümden kaçanlara düşman olmayın.