Yangınlar, seller veya göçmen meselesi fark etmiyor, siyaset tellalları "felaketlere" bile siyasi araç gözüyle bakıyor. Sonra da kalkıp toplumsal kutuplaşmadan şikâyet ediyorlar.
Peki siyasette bu kadar derin bir çelişki neden yaşanıyor?
Bunun bir tek izahı var; muhalefetin halkla bütünleşen siyaset üretememeleri. Siyasi tabloya bir bakın, 20 yıllık AK Parti iktidarı döneminde akla hayale gelmeyen derin kırılmalar, gelgitler yaşanmasına, terör saldırıları, darbe girişimleri olmasına rağmen başta CHP olmak üzere hiçbir muhalefet partisi, topluma umut veren, iddia taşıyan bir siyaset ortaya koyamadı.
Muhalif aydınlar ve medya da farklı değildi. Birbirlerini besleyen bir kısırdöngü içinde yıllardır hep aynı şeyleri tekrarlayıp durdular.
Bırakın geçen on yılları sadece son iki üç yılda, AK Parti iktidarının yaşamadığı siyasi ve doğal felaket kalmadı.
ABD'nin açık ekonomik saldırısından pandemiye, FETÖ ve PKK teröründen deprem, sel ve yangın felaketine onca negatif şey yaşanmasına rağmen, iktidar ile ana muhalefet partisi arasındaki oy farkı hâlâ yüzde 15'ten aşağı inmedi. Hiçbir muhalefet partisi de "tek başına" iktidar iddiası taşımıyor.
Bu tablo, muhalefeti dizayn eden CHP ve İP'i, ister istemez şiddetle arasına mesafe koymayan, PKK için "Silahlı muhalefet yapıyor" diyen HDP'ye mahkûm ediyor.
Ve öyle bir noktaya gelindi ki, dün HDP'ye "terörist" diyenler bugün sadece "Erdoğan düşmanlığı" karşılığında onun PKK'yla ilişkisini, şiddeti motive etmesini görmüyor, görmek istemiyor.
Muhalefetin bu tavrı, HDP içinde "Artıkşiddete son verilsin" diyenleri bile susturuyor.
Ama halkı susturamıyor... Susturamıyor ki, bir yandan Diyarbakır'daki Kürt analarının sivil eylemi sürüyor, diğer yandan da HDP'ye oy veren özellikle Kürt seçmendeçarpıcı bir eğilim yükseliyor. İktidarın her yaptığına karşı çıkan, alternatif ortaya koymayan muhalefet partilerinin aksine, o partilere oy verenler, siyaset üreteni, iş yapanı görüyor ve hakkını da teslim ediyor.
Özellikle HDP tabanında öne çıkan bu eğilim, aslında muhalefet partileri için alarm niteliğinde.
Şimdi gelin o alarma yakından bakalım. Metropoll Araştırma Şirketi, her ay yaptığı araştırmada klasik bir soru soruyor: "Genelolarak düşündüğünüzde Recep TayyipErdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı göreviniyapış tarzını onaylıyor musunuz?"
Siyasi liderlere ve parti yöneticilerine sorsanız hepsi ayağa kalkar ve "Ne onaylaması,diktatör" diye yeri göğü inletir. Ama halk onlarla aynı düşünmüyor. İşte Metropoll'ün son araştırması bu ayrışmaya dikkat çekiyor. En çarpıcı olanı da HDP'deki artış. Haziran ayında HDP seçmeninin yüzde12.4'ü Erdoğan'ın çalışmasını onaylarken, temmuz ayında bu oran yüzde 32.9'a çıkıyor.
İkinci dikkat çekici artış yine son dönemde çok tartışılan Saadet Partisi seçmeninde görülüyor. SP'deki oranlar da şöyle: Haziranda yüzde 31.6, temmuzda yüzde68.4...
Benzer bir yükseliş İYİ Parti'de de var. Oranlar şöyle: Haziranda yüzde 9.9, temmuzda yüzde 23.
Bu tablodan birkaç sonuç çıkarmak mümkün. İlki muhalefet partileri ile tabanları arasında bir yaklaşım farkı ve kopuş olduğu gerçeği. Taban daha gerçekçi yaklaşıyor... İkinci sonuç, siyasetin geleceği açısından önemli ve Millet İttifakı'nı yakından ilgilendiriyor. Çünkü HDP tabanı artık gerilim siyaseti istemiyor ve bir arayış içinde. BaşkanErdoğan'ın Diyarbakır konuşması işte bu arayışı hızlandırmış görünüyor.
Tabandaki bu değişim tepeyi etkiler mi bilemem ama oya yansıması bütün hesapları altüst edebilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.