CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın, canlı yayında söylediği söz aynen şöyle: "Öyle bir noktadayız ki, Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin ordusu Katar'a satılmış. 20 milyon dolara satıldığı söyleniyor, 50 milyon dolara satılmış..."
Bu sözlerle açık açık "ordunun satıldığı" kastedildiği, hatta o anda tartışmacılardan Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu ve araştırmacı Hilmi Daşdemir de müdahale ederek, "Ordu satılmaz. Türk milletinin silahlı kuvvetlerine bunu nasıl söylersin" dedikleri halde CHP'li Başarır, şimdi inkâr ediyor:
"Benim ağzımdan 'Türk Ordusu satılmış' cümlesi çıkmış mı?"
Darbeler, ekonomik kuşatmalar, CHP'nin kriz tellallığı yapması, bunların hiçbiri işe yaramadı. Ama en büyük hayal kırıklıklarını ordu meselesinde yaşadılar. Onlara göre ordu, "kâğıttan kaplan" olmamalıydı ve yeri geldiğinde zinde kuvvetler olarak sivil siyasete müdahale etmeliydi. Bunun CHP'li siyasi aktörlerce ne kadar içselleştirilmiş bir şey olduğunu bugün Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı olan Oğuz Kaan Salıcı, yıllar önce bir tören sırasında 1. Ordu Komutanı Yalçın Ataman ve subaylara seslenirken "doğal" olarak söylüyordu:
"Sizin korumanız gereken Cumhuriyet'e biz sahip çıkıyoruz."
Cumhuriyet'in CHP'nin korumasına ihtiyacı yoktu ama onların ordu içindeki cuntacılara ihtiyaçları vardı ve bu ihtiyaç 15 Temmuz darbe girişimine kadar hep sürdü. O geceki destansı direnişle bu beklenti bitince tek seçenekleri kaldı: "Küresel Dostlar".
Bu yüzden CHP yönetimi, Biden'a selam yolluyor, Suriye'den Akdeniz'e, Katar'dan Libya'ya, Somali'den Karabağ'a uzanan hatta etkili ve caydırıcı bir güç olan orduyu itibarsızlaştırmak için her şeyi yapıyor.
Sorun da Katar değil, Borsa'sıyla, Tank Palet Fabrikası'yla Türkiye'nin güçlenmesi.
***
Kazakistan'ın modernleşmesi ve Nazarbayev
Sovyetler'in yıkılmasından sonra ortaya çıkan ülkelerin neler yaşadıkları yazılıp çizilse de nasıl bir siyasal ve sosyal dönüşüm geçirdikleri pek bilinmez. Birçoğu hâlâ siyasi çalkantılarla sarsılıyor. Onların içinde farklılaşan birkaç ülkeden biri de Kazakistan... Kazakistan 1991'de bağımsızlığına kavuştu. O tarihte halk tarafından cumhurbaşkanı seçilen Nursultan Nazarbayev, kendi deyimiyle "uçurumun kenarında duran" bir ülke devralmıştı. Tarım dışında bir aktivite yoktu, hantallaşmış devlet kurumları vardı ve milli gelir 700 dolar kadardı. Ülke, 130'dan fazla etnik grup ve 30'dan fazla da dini mezhepten oluşuyordu. Bu ülkede toplumsal barışı ve uyumu korumak çok çok önemliydi.
Nazarbayev, ülkesinin modernleşme sürecinde model olarak Türkiye'yi ve "Asya Kaplanları" dalgası yaratan ülkeleri almıştı. 2009'da Almatı'yı gördüğümde Kazakistan, Sovyet dönemiyle kıyaslanamayacak bir noktadaydı.
Cumhurbaşkanı Nazarbayev önderliğindeki bu değişim hamlesi 700 dolar olan kişi başına milli geliri, 2013 yılında 12 bin dolara çıkartırken, Kazakistan'ı da "Avrasya" ekseninde dünya siyasetinin önemli bir üyesi haline getiriyordu. Bütün bu dönüşümlerin altında Nazarbayev'in imzası vardı, Kazaklar da onun ilk seçildiği 1 Aralık 1991'i unutmuyorlar ve "Kurucu Cumhurbaşkanı Günü" olarak kutluyorlar.