AK Parti 19 yaşında ve 18 yılını iktidarda geçirdi. Bugünden geriye dönüp bakıldığında, AK Parti, güçlü bir iç ve dış vesayetin, "yasak ve tabu"ların olduğu bir ülkeyi değiştiren ve dönüştüren bir parti olarak tarihe geçecek.
Artık içeride "Genelkurmay'ınışıkları yanıyormu, yanmıyor mu? diye kimse bakmıyor.
Artık adı saklı bir generalin sivil iktidarı tehditleri veya "gençsubaylar rahatsız" manşetleri atılmıyor.
Artık her YAŞ toplantısı bir probleme dönüşmüyor.
Ve artık hiç değişmeyen sıkıntı veren ülke İranlaştı, Malezyalaştı tartışmaları yapılmıyor.
Bunları AK Parti geride bıraktı. Son 7 yılda ise rotayı dış vesayete çevirdi. İçerideki vesayet kaleleri düştükçe, dış vesayet odakları da bu kez açık açık kendilerini ortaya koydu.
ABD ve AB'nin FETÖ ve PKK gibi darbeci ve tescilli terör örgütlerine açık destek vermeleri, Libya'da karşımıza çıkmaları, ekonomiye operasyon çekmeleri boşuna değil.
Bütün bu süreçlerde AK Parti'yi diğer partilerden farklı kılan tek şey başından itibaren bu mücadeleye hazır olmasıdır. Özellikle lider düzeyinde reformcu, "İç ve dış vesayet" odaklarıyla mücadele konusunda kararlı olunması yeni bir dönemin önünü açtı.
O gün de bugün de hiçbir siyasi partinin ve liderliğin önünde böyle bir perspektif yoktu. Hala da yok.
2007 sonrası yaşanan siyasi sürece bakın, en derin vesayet odağı ordu içindeki cuntalara karşı dik duran, dış vesayet odaklarına karşı 2009'da "One Minute" çeken sonra BM kürsüsünden "Dünya beşten büyüktür" meydan okumasını yapan bir siyasi akıl ve savrulmayan bir liderlik söz konusu.
Hakkını teslim edelim, bu siyaset üretmekti. Halen de Türkiye'de tek siyaset üreten parti AK Parti'dir. Sürekli geçmişle bağlantılı diye sunulmasına rağmen, 2013'ten sonra 2023, 2053 ve 2071 gelecek perspektifini de AK Parti ortaya koydu. Bu siyasi tasavvurun eğitimde, teknolojide, sanayide ve tarımda da çok ciddi bir karşılığı var.
Dün bu perspektife Başkan Erdoğanyeni bir boyut daha kattı: "Bizim hareketimiz AhmetYesevi'den Mevlana'ya, Hacı Bektaş-ıVeli'den Yunus Emre'ye, Fuzuli'denAhmed-i Hani'ye, Mehmet Akif'tennice gönül sultanlarına kadar medeniyetimizintüm tatlı pınarlarındankana kana içmiş, o bereketli pınarlardanbeslenmiştir. Bu hareket, bu davaSelçuklu'nun kalbi, Osmanlı'nın vicdanı,Cumhuriyet'in aklıdır. Milletimiz yürüyüşümüzeişte böyle bir istikamet belirlemiştir."
Şu üçlemeye bakar mısınız? "Selçuklu'nun kalbi, Osmanlı'nın vicdanı,Cumhuriyet'in aklı." Bu topraklarınson 200 yıldır aradığı siyasi sentez budurişte... Bu sentezi yakalayamayan sağ-sol veyaİslamcı hiçbir siyasi parti veya hareketin butopraklara adalet, zenginlik ve barış getirmeşansı yoktur.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, bu siyasi perspektifle CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu'nun veya İP Genel Başkanı Meral Akşener'in ya da muhalefet kervanına son katılan Ali Babacan'ın konuşmalarını kıyaslayın.
O zaman bu ülkede neden 18 yıl sonra bile muhalefet sendromu yaşandığını göreceksiniz. Bu aslında ülke için de, demokrasi için de iyi bir şey değil. Çünkü siyaset üretmeyince, kin ve nefret üretilir. Bu yüzden Başkan Erdoğan, haklı olarak halkı sağduyuya çağırıyor: "Ana muhalefetin ve aynı cephenindiğer partilerinin tek siyasetleri AKParti'ye saldırmak, tek vaatleri RecepTayyip Erdoğan'ı indirmek. Milletimizbu kısır zihniyete 19 yıldır yaptığı gibibundan sonra da itibar etmeyecektir."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.