Öncesinde kopan fırtınalar, itibarsızlaştırmalar, ihraçlar ve sonunda kurultayda yaşananlar işin sadece görünen yüzü. İşin bir de öteki yüzü var. Öteki yüzünde çok daha derin siyasi ayrışmalar yer alıyor.
CHP'den söz ediyorum,
CHP, tarihinde yaşanan Güven Partisi ya da Ecevit'in DSP'si gibi ciddi bir yol ayrımında.
Bu konuda Yılmaz Ateş, Onur Öymen, Yıldıray Sapan gibi eski CHP'liler uzun zamandır siyaseten CHP'nin yürüyüşünü kaygıyla izliyordu. Daha çok da Doğu Akdeniz ve Libya gibi dış politika konularında Kılıçdaroğlu yönetiminin savrulduğunu ve
"yerli-milli" bir duruş sergilemediğini söylüyorlardı.
İlginçtir geleneksel CHP'lileri rahatsız eden bu durum,
"Çukur medyası"yla birlikte organize edilen
"Saray'a giden CHP'li" haberine kadar, Muharrem İnce'yi hiç rahatsız etmedi. Böyle bir eleştiri de yoktu.
Dahası İnce, o ana kadar CHP'nin izlediği
"HDP-PYD hattına ve FETÖ'ye selam siyaseti"ni bir adım daha ileri götürmüş ve FETÖ konusunda ABD'den arayanların mesajını meydanlarda seslendirerek küresel mahfillere selamı bile göndermişti.
Şimdi durum çok farklı ki İnce, CHP tabanında yaşanan rahatsızlığı dikkate alarak dolaylı da olsa çok çarpıcı bir tespit yapıyor:
"Partinin bir ayağı Kandil, diğer ayağı Brüksel'de olmayacak. İki ayağı da Ankara'da olacak"
Bundan daha ağır bir eleştiri olamaz
ama şu sorunun cevabı da merak ediliyor:
Peki, CHP yönetiminin Kandil-Brüksel hattı arasındaki siyaseti yeni mi ortaya çıktı?
Elbette hayır, İnce de bunu iyi biliyor ama o
"pozisyonunu" sürdürmek uğruna hep sustu.
Şimdi konuşuyor çünkü son kurultayda yolun sonu göründü.
Ayrıca CHP tabanında dış politika nedeniyle yaşanan rahatsızlık da son 10 yılın en yüksek noktasında.
İşte İnce bu zemini bir fırsata çevirmek istiyor. Biraz da hızlı davranarak CHP'yi, küreselcilerin ve küreselci solun yönetmesine itiraz ederek doğru bir yerde pozisyon alıyor. Hatta bu tavrıyla, daha
"milli ve yerli bir CHP" hazırlığı yapan eski CHP'lilerin çıkışının
da önünü kesiyor. Onları bir anlamda
kendisine
"mahkum" ediyor.
Çünkü İnce bu çıkışı yapmasa -etkili olur veya olmaz- Onur Öymen ve Yılmaz Ateş gibi isimlerin içinde olduğu eski CHP'liler 37'nci Kurultay'dan sonra yol ayrımına gelmiş hatta üç seçenekli bir yol haritası bile hazırlamışlardı.
Parti içinde açık ve sert bir mücadele başlatmak,
Yeni bir parti kurmak veya
DSP ile görüşüp ortak bir yol haritası çizmek.
Gördüğüm kadarıyla bu hesabın içinde Muharrem İnce yoktu. Sanıyorum o da bunu gördü ve hızla hareket ederek öne geçti.
Aslında İnce'nin harekete geçişi eski CHP'liler için de iyi bir fırsat. Çünkü eski CHP'liler ortaya yeni bir isim çıkaramadı. Ayrıca hem rahatsız olan parti kadroları arasında hem de CHP'nin değiştiğini düşünen sosyolojide İnce'nin çok daha büyük bir karşılığı var.
Bu da öyle
"çukur medyası"nın dediği gibi yüzde 1 veya 2-3 değil, çok daha fazla. Bunun bir nedeni de İnce'ye sadece CHP içindeki memnuniyetsizler değil, İYİ Parti ve Deva Partisi'ne gideceklerin de oy verebilir olması.
Kılıçdaroğlu, ABD'li Rand Corporation Raporu'nu dinleyerek yeni "dostları"na kucak açarken, parti içindeki dostlarını kaybetti daha da kaybedecek gibi görünüyor.