Hayatının baharında, yirmi yaşındaki bir gencimiz olan Barış Çakan öldürüldü. Babasının anlattığına göre olay şöyle gerçekleşmiş: "Akşam ezanına on dakika kala oğlum namaz kılmak için abdest aldı. Hatta bana sordu, "Baba kaç dakika var?" dedi. "On dakika var" dedim. Onun mahalleden arkadaşı telefonla aşağı çağırdı. "Gitme oğlum" dedim; "Baba iki dakika sonra geleceğim" dedi. Gitti, gidiş o gidiş. 15-20 dakika sonra arkadaşı beni aradı. "Barış eve geldi mi?" dedi. "Gelmedi, ne oldu?" dedim. Dedi, "Biz kavga yapmışız, ben kaçmışım. Onu göremiyorum." Böyle deyince ben dışarı fırladım, aşağı sokağa giderken polisler, ambulans falan gelmişti. Gittik, orda üç kişi tarafından bıçaklanmış. Üç kişi müzik dinliyormuş ve o esnada da ezan okunuyormuş. Oğlumun arkadaşı, "Sesini biraz kısın. Ezan bitsin" diyor. Kavga ediyorlar, arkadaşı kaçıyor. Bizim çocuk ellerinde kalıyor." Namaz kılmak için abdest alan birgenç, müziği kısmalarını isteyen arkadaşıüzerinden hunharca katlediliyor. AncakHDP ve CHP'li Sezgin Tanrıkulu gibiisimler, OdaTV'den duvara birçok internetsitesi, PKK'nın ve FETÖ'nün yayınorganları Barış'ın Kürtçe müzik dinlediğiiçin katledildiği yalanını çokrahat dolaşıma sokup, yaslı birbabayı bile en zor gününde açıklamayapmak zorunda bırakıyorlar.
Fakat bu dahi yeterli olmuyor. Okuduğunu anlamak istemeyen kıt zekâ siyasiler, gazeteciler ve teröristler aynı yalanı ısrarla sürdürmeye devam ediyorlar. Arama motoruna Barış'ın adını yazdığınızda hâlâ bu ayan beyan yalanın birçok yerde esas hikâye gibi anlatıldığını, HDP'nin de CHP'lilerin de yalanları ortaya çıktıktan sonra dahi yaydıkları yalanları silmediklerini görebilirsiniz. Neden silsinler ki? Yalan söyleyenene yapıyorlar ki bu ülkede? Dün FaziletDurağı yalancılarını yazdım; tek biri çıkıpözür diledi mi? Neden dilesinler ki; birsonraki yalanlarına hazırlanmak varken?
Peki nereye kadar gidecek böyle? Biz hergün metrekare başına bin yalan düşenbir ülkede yaşamaya mecbur muyuz? Hergün olumlu bir gelişmeyi aktarmak yada mevcut olan bir eksiğe işaret etmekyerine, "o yalan, bu da yalan, şu heptenyalan" diye enerji ve zaman yitirmekzorunda mıyız?
Madem muhalif medya, iktidarı ve ona yakın medyayı yalancılıkla suçlamaya bu kadar meraklı; hükümet yalan haber yapmaya ve yaymaya ceza getiren bir yasa hazırlasa destek olurlar, değil mi? Yalan söylemenin gündelikhayatımızda ilişkilerimize, işimizeve ailemize bedeli olurken, büyük siyasetve medya ilişkileri içinde olanlara da birbedeli olmalı, değil mi?
Elazığ'daki deprem sırasında Google'dan en çok "Elazığ Kürt mü" sorusunun aratıldığı yalanını söyleyen haber kuruluşları, Alevi şehidin cenazesine iki bakan gitmişken devletin cenazede olmadığını yazan medya organları, ölü sayılarını devletin gizlediğini iddia eden internet siteleri ve sosyal medya gazetecileri... Her biri milletin kenetleneceği anlarda zehirini ortaya salarken, milletin seçtikleri elleri kolları bağlı mı oturmalı? Sizi bilmem ama ben bu "ilk yalan söyleyenkazanır" düzeninin yıkılması taraftarıyım. Bir şey yapmalı ve görev mercii Yüce Meclis olmalı. Yalancının mumu sadece yatsı ezanına kadar yanmalı...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.