Kapanma arefesinde trafikteyim.
Araçlar ilerlemiyor.
Bastıran uykumu gidermek için
radyoyu açıyorum...
Aşina olmadığım bir sohbet programı... Sunucu senli benli olduğu konuğuna kahkahalar arasında soruyor: "Neden başka bir konuk daha almamı istemedin? Kıskanç mısın, kibirli misin?"
Genç kadından cevap şöyle geliyor: "
Hayırrrr!.. Ben çok iyi biriyim, o yüzden istemedim."
Şaka sanıyorum.
Sonra anlıyorum ki, gayet ciddi: "Hem zaten tek konuk olmayı hak ediyorum" diyor kelimelerini uzata uzata...
Eminim, bu genç kadına sorsanız
Şeyma Subaşı'yla dalga geçer ama belli ki çoktan dünyaya aynı gözlükle bakmaya başlamış...
***
Bütün koltukları satın alınmış boş uçakla seyahat edişinin gerekçesini anlatırken ne demişti Şeyma Subaşı, hatırlarsınız...
"
Çok değerliyim, çok özelim. Her zaman en iyisini hak ettiğimi biliyorum."
Kişisel gelişim ekolünün "
kendini beğen, kendini sev, kendine değer ver" patırtısından gele gele bu noktaya geldik
dayandık işte!
Görgüsüzlüğün teşhiri her türlü hak edişe kanıt sayılıyor...
Sürekli kendine dair
hikayeler kurgulamak kişiyi özelleştiriyor...
Tanınmak başlı başına ve eşsiz bir değere dönüşüyor...
Senin içinde olmadığın bir dünya yok yerine koyuluyor.
Sonuç?
Bu sokak artık bir yere çıkmaz.
***
Bakıyorum da...
Gençler sosyal medya hesaplarında profil fotoğraflarının altına "her zaman en iyisini hak ediyorum" yazmaya başlamışlar bile.
Ne yalan söyleyeyim,
derme çatma fotoğrafların üzerinde bu ifadeler çok dokunaklı kalıyor.
Sanki "çok söylersen olur" inancına kapılmış gibiler.
Ve belli ki hiçbiri "
en iyisi" gerçekte neyin nesi, sormuyor.
"
Hak etmek ne demek?" diye sorsak, hepsinin asabı bozulacak, çok hassas konu çünkü...
Ama onları da geçtim...
"
İyi"yi sorup soruşturan, hatta dönüp en baştan tarif etmeye yanaşan var mı?
***
Şunu da söylemek zorundayım...
Politikacılar, ilahiyatçılar, bilim insanları, iş adamları, hukukçular konuşup duruyorlar.
Sözleri bitmek bilmiyor.
Ne var ki, günün sonunda hepsi devasa bir "
gürültü"ye dönüşüyor.
Zihinleri hamur gibi yoğuran söylemler onların dilinden geçmiyor ve
bunun farkında değiller.
Diziler, reklamlar, dijital oyunlar, magazin hikayeler, trendler ve diğer "arzu makinaları" gümbür gümbür çalışırken, onların anlattıklarını kaç kişi dinler?
Oturup düşünmek gerek artık...