Dünya sana kim olman gerektiğini söylemeden önce kimdin, hatırlayabiliyor musun? (
JOSS SHELDON / Küçük Ses)
***
Kar yağıyor. Tipi ile çalkalanıp savrulan kar değil ama. Dümdüz inen ve düşmekten ziyade seçtiği yerlere konuveren iri taneli bir kar. Adeta gözü gören, az çok iradesi olan, nebatla mahluk arası yarı şuurlu karlardan. (
REFİK HALİD KARAY / Bu, Bizim Hayatımız)
***
Sessizliğe ve neredeyse yaşadığını hissettirmeyecek kadar tekdüze bir hayata ihtiyacı vardı (...) Gürültü manevi acıları da artırır. (
GEORGES RODENBACH / Ölü Brugge)
***
Bir tanecik Nihal Ablacığım... Gözlerimin gördüğü şeyler çirkin, kulaklarımın işittiği sesler kaba, dilimin tattığı şeyler acı ve ellerimin dokunduğu şeyler soğuktur. Sana bu bayağılıklardan bahsetmek istemem. (
CAHİT SITKI TARANCI / Evime ve Nihal'e Mektuplar)
***
Sanki aramızda bir hatıra varmış gibi bakıyorduk birbirimize, hayır, hatıra değil; unutuş, bir çember çizen ve bizi orada mahsur bırakan umut. (
MAURICE BLANCHOT / Son İnsan)
***
Aktörler ve aktrisler, gerçek insanlar gibi hareket etmeye çalışırken aynı şeyi yaparlar: Yüzlerine dokunurlar. Başkasının bakışının kendisine çevrildiğini hayal eden kişi, bizatihi orada olduğunu doğrulamak ve olumsuz bakışı zararsızlaştırmak için kendi bedenine dokunur. (
DARIAN LEADER / El)
***
Geleceğim yok, sanıyordum; gelmeyecek sanıyordum; oysa, çıktı geldi işte-burada... (
ORUÇ ARUOBA / Uzak)
***
Gerçek acı, gerçek anlamda paylaşılamayacak kadar derinlerde yaşanan tanımlanması daha zor bir duygudur; üretilmiş acı ise seyirciden ve dinleyiciden hoşlanır. (
ENGİN GEÇTAN / Kimbilir?)
***
Bir gece Talat Paşa'nın kabrinde yatarken ceplerinin karıştırılmasıyla uyanmıştır. Neyzen içten içe ceplerinde bir şey olmamasına üzülür. Hırsız eli boş gidecektir; üzerinde ona verecek hiçbir şey yoktur. Hırsız üzerindeki ceketi çıkartmaya çalışır, bir kolu altta olduğu için ceket bir türlü çıkmamaktadır. Neyzen uykuda dönüyormuş gibi öbür tarafa döner ve hırsızın ceketini çıkarmasına yardımcı olur. (
MEHMET AYCI / Bir Neyzen Tevfik Portresi)
***
İnsan yalan kastı olmaksızın asla yalan söyleyemez. İlk yalanın vahameti buradan gelir. (
JOHN FORRESTER / Hakikat Oyunları)