Ben günlerini
bir kafeden ötekine dolaşarak geçirmeyi
seven, oralarda eş dostla buluşan,
oralarda yazıp çizen biriyim. Daha
doğrusu, öyleydim.
Geçen gün Küçüksu
Parkı'nda portatif bir
şezlongta geçirdiğim
dört saatten sonra
uyandım ki,
artık yerim yurdum parklar. Nerede
bir park görsem,
hemen ayaklarım
oraya doğru
gidiyor. İçim sıkıldığında
arabayı
şehrin kuzeyindeki
köylere doğru
sürüyorum ve yol kenarındaki yeşilliklerde
kendime göre bir yer buldum
mu, kaçırmıyorum. Vaktin nasıl geçtiğini
anlamıyorum. Bir bakıyorum,
elimdeki kitap bitmiş bile, notlarımı
almış, yazılarımı yazmışım... Değiştik.
Değişiyoruz. Fakat şu da var;
Üsküdar ve Kadıköy çarşılarının enerjisinin, Çengelköy'ün dostluğunun yerini hiçbir şey doldurmuyor.
***
Meşhur
"Bilim Kurulu" şunu bir anlasa keşke: Kalabalıklar virüs bulaşma riski yüksek yerlerdir, doğru! Fakat insanlara "
her şey yine de yolunda" duygusunu veren de kalabalıklardır. İnsanların bu duygulara ihtiyacı her geçen gün biraz daha yükseliyor.
Bedenini kurtarmış ama zihnini sakatlamış bir toplumla nereye gidilebilir?
***
Maskemizi çıkarmadığımızda
dalga geçtiğimiz, tiksindiğimiz, üzüldüğümüz belli olmuyor. Belki farkında
değildik ama bu duygu ve tavırları
daha çok burnumuzdan aşağısı ifadelendiriyor,
özellikle de dudak kenarlarımız
ve çenemiz. Böyle mi devam etsek
acaba?
***
Beyoğlu'ndaki Zencefil şehrin ilk vejetaryen lokantasıydı. Vejetaryen değildim ama atmosferini severdim. İlk on yıl müdavimiydim. Sonra Anadolu yakasına geri döndüm. Derken, İstiklal Caddesi'nin ruhuyla da bağlarım koptu ve Zencefil'in sonraki yıllarını hiç yaşamadım. Dün öğrendim ki, 28 yaşındaki lokanta salgının etkilerine dayanamayıp kapanmış. Buruk bir haber.
***
Geçen pazar günkü
"Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar" başlıklı
yazımda hem başlık, hem de son
cümlem okurlarımın dikkatini özellikle
çekmiş, çoğu Google'dan arayıp
bulmuş ama doğrudan bana soranlar
da oldu. Başlık
Ahmet Haşim'in
eşsiz şiiri "
Tahattur"dan aldığım bir
dize. Tahattur, malum, hatırlamak
demek. Son cümlem, "Dünya artık
gölgeleniyor"a gelince, o da "akşam
vakti"ne bir göndermeydi. Şiirin son
iki dizesi şöyledir: "
Bize bir zevk-i tahattur kaldı/Bu sönen, gölgelenen dünyada!"