Pazar günü çok sabahlar olduğu gibi kahveye gittim. Patırtı, gürültü, Çiğdem'in ve Özcan'ın koşuşturmaları arasında kendi 'locamda' otururken baktık karşı masada bir paskalyaçöreği. Yanında boyalı yumurta. Allah Allah Paskalya bayramı mart sonunda değil miydi derken, Çiğdem, Ortodoksların 1 Mayıs'ta kutladıklarını belirtti. Batı kiliseleri/ Katolikler ile Doğu kiliseleri/ Ortodokslar ayrı günlerde kutlarlar, Hazreti İsa'nın diriliş gününü.
Meğer karşı masada oturan kardeşimizin annesi Rum imiş. O hatırayı yaşatıyorlar. Paskalyayı da 'Rizeligelin' yapmış. Bize de ikramettiler, sevinç içinde yerken çöreği, 'Rizeligelin kayınvalideyi geçti' dedik, hep birliktegülüşahenk kutladık bayramı, İseviler,Museviler, Müslümanlar.
Geçen yıl da bilmedik, Büyükada'ya gittik, meğer 24 Nisan'mış, Paskalya gene. İnsanlar öbek öbek tepeye, kiliseye tırmanıyordu. Çok hoşuma gitmişti. Titina yengemi hatırladım. En büyük dayımın eşsiz, bütün aileye bakmış, en son kuşak olarak, Yavuz'la (kardeşim) benim bile çilemizi çekmiş Levanten Titina yengem. İtalyan asıllı Katolikti. Düşünün ki, kırk yıl yaşadıkları Amerika'dan kavga dövüş, İstanbul hasretine dayanamayıp geldi. Dayımsa hiç mi hiç dönmek istemiyordu. Üstelik döndükten sonra da gidip bahusus Beyoğlu'nun göbeğinde yaşadı. Sabahları Balıkpazarı'na yürümek, alış veriş yapmak en büyük zevkiydi.
***
Bu 'şehr-i Stanbul' MÖ 650 dolaylarında kuruldu. Byzantium'du adı. Sonra MÖ 330'da Constantinopolis oldu. 1600 sene ayakta kaldı. Doğu Roma'nın başkenti oldu. Nihayet büyük FatihSultan Mehmet Han fethetti. Bu defa 15. yüzyıl ortalarından itibaren muhteşemOsmanlı'ya başkent oldu.
Bu tarih nasıl bir kültür üstünde yaşadığımızı gösteriyor. Mesela, ben Osmanlımüziğinin tutkunuyum. Büyük Rum besteciler, Zaharya'dan başlayarak dalga dalga bu müziği ördü. Osmanlı kültürü Müslüman, Yahudi, Rum ve Ermeni kültürünün bir karışımıydı. Bunda kimsenin şeki şüphesi olmasın. (III. Selim gibi muhteşem bir padişah bestekârın ustası, hocası Musevi Tanburi İzak'tı.)
Sonra olanlar oldu. 19. yüzyılın, bilhassa erken 20. yüzyılın hastalıklı milliyetçiliği hepimizi kemirdi. Hiçbir zaman 'fatih' mantığıyla hareket etmeyen, Homeros'u ve Batlamyus'u (Pitolemaios) doğrudan okuyan büyük II. Mehmet Han'a mukabil bu yeni 'fetih' mantığı bitmeyen dalgalar halinde devam etti. 1915 bir dönüm noktasıdır, 1940'ların Varlık Vergisi başka bir dönemeçtir, 1955'in 6-7 Eylül'ü bu zincire eklenmiştir. Daha 1960'ların Rum mübadelelerinihiç saymıyorum bile. Ortaköy'de,hatta 'öz' Bizans olan Fener ve Balat'ta,Samatya'da yan yana duran kilise, cami,sinagog kültürü çözüldü, eridi.
***
Tarihin getirdiği gerçekleri kendizamanlarıyla sınırlı saymak gerekir. Bizimyaptığımız gibi mutlaklaştırmak yanlıştır. İttihatçıların Türkçülüğünü tarihsel bir gerçeklik olarak, yöntem ve yaklaşım itibariyle tepeden tırnağa karşı olsam da, anlarım. Cumhuriyetin Türkçülüğü yanlış bir parantezdi. Hele ondan sonrakileri hiç kabul etmem.
Dünyanın bugünkü gününde ise o muhakemelere sahip çıkmak akla mantığa aykırıdır. Sonunda binlerce yıllık bayramları işte böyle üç- beş kişi kutlarız. Oysa Hamursuz da, Paskalya da, Ramazan da bizimdir. Hepimizindir.
Ben Osmanlıyım, hepimizin Paskalyası kutlu olsun...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.