Et fiyatlarının artması karşısında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ucuz et satışına başladı.
Osmanlı döneminde de et ve ekmeğin piyasada ucuz fiyatla temin edilebilmesi devletin en önemli politikasıydı.
PAZARDA SIKI TEFTİŞ
Osmanlı yönetimi halkın mağdur olmaması için yiyecek maddelerini pazara gelene kadar bütün aşamalarda denetim altında tutardı. Hiç kimse malını devletin belirlediği fiyatın üzerinde satamazdı.
Piyasada satılan malların denetlenmesi padişahın vekili olan veziriazamların en önemli görevlerinden birisiydi. Bu yüzden veziriazamlar çarşamba günleri konaklarındaki divan toplantısının ardından, yanlarına İstanbul kadısı ile muhtesibi (zabıta müdürü) alarak esnafı denetler, karaborsacılık yapan, pahalı mal satan ve kalitesiz mal üreten esnafı cezalandırırdı.
Esnaf denetimini zaman zaman bizzat padişahların yaptığı da olurdu. Padişahlar tebdil-i kıyafetle esnafı teftiş ederlerdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda en fazla kontrolü yapılan iki ürün ekmek ve et idi. Nitekim Sultan Birinci Abdülhamid (1774-1789), devlet adamlarına hitaben kendi eliyle kaleme aldığı bir emirde, "Her şeyden önemli olan et ve ekmektir" demekteydi. 19. yüzyıldan önce en revaçta olan et, koyun etiydi. Tavuk eti de sofraların bir başka çeşidiyken, dana eti hemen hemen hiç kullanılmazdı.
Osmanlı döneminde bir kasap.
PAHALI SATANA CEZA
Et mevsimine ve ayına göre fiyatlandırılır, kışın pahalı yaz aylarında ucuz olurdu.
Mayıs-Haziran ile Eylül-Ekim ve Kasım'da 1 kilosu bir akçe, Temmuz-Ağustos aylarında 1 kilo 200 gramı 1 akçe, Aralık'tan Mayıs ayının sonuna kadar ise 850 gramı 1 akçeye satılırdı. Keçi eti koyun etinden ucuz olurken, en pahalısı kuzu etiydi. Keçi ve koyun etleri ayrı ayrı satılır, karıştıran olursa kadı tarafından cezalandırılırdı. Devletin tayin ettiği fiyattan yüksek satanlar ile eksik tartanlar sattıkları etin her 5 gramına 1 akçe ceza verirlerdi.
Osmanlı döneminde uygulanan kanunlarda et ile ilgili kısımda şunlar yer alırdı:
"Kasaplar koyun ve keçi etini ayırt etmeli ve birbirine karıştırılmamalıdır. Narh üzerinden muamele yapmalı ve et fiyatlarını fazla veya eksik göstermemelidirler. Keza koyun ve diğer hayvanların kesiminde besiliyi ayırıp, zayıf ve işe yaramayanı kesmemelidirler.
Halka et yetiştirmekte nazlanan ve bahaneler bulan kasabın tutuklanması lazım gelir. Kasabın müşteriye iyi davranması ve hayvanın neresinden et istiyorsa o kısmından vermesi, türlü bahaneler bulmaması lazımdır. Şayet konulan narhtan fazla fiyat üzerine etini satarsa mahkeme kendisine ceza verdikten gayri ayrıca her yarım kilo et karşılığı bir akçe ceza alınır".
OSMANLI DEVLETİ ZENGİNLERİ ZORLA KASAP YAPARDI
İstanbul'un et ihtiyacının temini çok önemli olduğu için devlet adamları bu duruma büyük ihtimam gösterirlerdi. Faroqhi ve Grenwood'un İstanbul'un et temini ile ilgili araştırmaları bu süreci ortaya çıkarmıştır. İstanbul'un et ihtiyacı o kadar önemliydi ki bu yüzden 1580'lerde Balkanlar'da koyun kesimi yasaklanmıştı. Bölge halkı mecburen keçi eti yiyecekti. Bazı uyanık tüccarlar ise koyunları İstanbul'a getirmeden yolda daha pahalıya satıyordu. Bu yüzden merkezden kadılara sert emirler gönderilerek, bu durumun engellenmesi istenmişti. Koyun sürülerinin sahipleri, devletin belirlediği resmi fiyat masraflarını karşılamadığı zamanlarda hayvanlarını satmak istemediklerinde ise yetkililer tarafından en ağır cezalarla tehdit ediliyorlardı. Devletin düşük fiyat politikası celepleri ve kasapları zor duruma sokardı. Et genelde maliyetin altında satıldığı için yapılan ticaret değil, adım adım iflasa gidişti. Osmanlı döneminde kasap olmak, iflas etmek demekti. Bu yüzden devlet zenginlerin celep veya kasap olması için uğraşırdı. Zorla kasap yapılan kişiler kendilerinin zengin olmadığını ispat için uğraşırlardı. Ayrıca merkezde veya taşrada devlet yetkililerini araya sokarak kasaplıktan kurtulmaya çalışırlardı.