Fatih'in İstanbul kuşatması sırasında Bizanslılar arasında büyük bir bölünme vardı. Başta Jorga olmak üzere birçok tarihçi Bizans'ın kuşatma sırasındaki vaziyetini renkli sahnelerle anlatırlar.
Fatih'in İstanbul'a Girişi.
PAPALIĞIN ZAFERİ
Bizans, Yıldırım döneminden itibaren ağır bir baskı altına alınmıştı. Bizanslı devlet adamları, Osmanlı baskısından kurtulmak için Avrupa'daki Hristiyanlar'dan gelecek yardımdan başka çareleri olmadığını düşündüler. Fakat bu yardım karşılıksız olmuyordu. Papa, Bizans'a kiliselerin birleşmesi şartını ileri sürdü. Başka çıkar yol bulamayan Bizanslılar, 1439'da Floransa Konsili'nde papanın isteklerini kabul ettiler.
VIII. Ioannes bu antlaşmayı imzaladı ancak 1448'de öldüğünde, kargaşa çıkar korkusuyla bir imparatorun cenazesi ilk defa dini tören yapılmadan kaldırıldı. İmparator ölünce yerine kardeşi Konstantin geçti. Ancak imparatorun, kiliselerin birleşmesi taraftarı olan Patrik Gregorios Mammas'ın elinden taç giymesi büyük tepkilere yol açabilir endişesiyle tören düzenlenmedi. Mammas, Bizans'ın önde gelenlerinden Notaras'ın baskısından dolayı Ağustos 1451'de Roma'ya kaçtı. Böylece kilise İstanbul'un fethine kadar başsız kaldı.
kadar başsız kaldı. Bizans İmparatoru ve Avrupalı Hristiyanlar, Rumelihisarı'nın yapılmasından ve ardından Boğaz'dan geçen gemilerin durdurulmasından İstanbul'un ciddi bir tehdit altında bulunduğunu anlamışlardı. İmparator Konstantin halkın tepkisine rağmen adım adım yaklaşan tehlikeye karşı Avrupa'dan yardım almak için son çare olarak Papa'ya Ortodoks kilisesini Katolik kilisesiyle birleştirmeye hazır olduğunu bildirdi. Saint Dimitrios Manastırı'nın eski başpapazı ve Saint Sabina kardinali Isidoros, 12 Aralık 1452'de Ayasofya'daki âyini bizzat yönetti. Roma usulünde yapılan ayinde papanın ve kaçan Patrik Gregorios'un adları birlikte zikredildi.
Ortodoks Rum din adamları.
BİZANSLILAR'IN İSYANI
Bazı Bizans ileri gelenleri ve din adamları kiliselerin birleştirilmesi kararını destekliyordu. Fakat halkın ve din adamlarının büyük çoğunluğu buna karşı olmalarına rağmen, Türk tehlikesi yüzünden seslerini çıkaramıyorlardı. Ümitleri, kuşatma tehlikesi geçtikten sonra kararın tekrar gözden geçirilmesiydi.
Halk ve din adamlarının çoğu olup biteni protesto ettiler. Meyhanelere dolan Bizanslılar kadehler dolusu şarap içerek birlikçilere lanet okuyup, Meryem'in ikonasına kadeh kaldırdılar. "Biz ne Latinler'in yardımına ne de birliğe muhtacız. Katolik tarzında ibadet bizden uzak olsun" diye bağırdılar.
O dönemin tarihçilerinin ifadesiyle birleşmeden sonra Bizanslılar Ayasofya'ya girmekten kaçındılar. Eğer bir Yortu gününde gitme durumunda kaldılarsa âyin düzenlediğinde, kurbanlarını sunar sunmaz kadın erkek, rahip ve rahibe hepsi hemen oradan ayrılıyorlardı. Kilise'yi inançsızların mihrabı olarak görüyorlar ve kurbanın ise Apollon için kesildiğini düşünüyorlardı.
Son Bizans imparatoru ve Notaras.
TÜRK'Ü TERCİH EDERİZ
En güç koşullarda bile Ortodoksluk'tan vazgeçmeyen Bizans halkı, Latinler'e borçlu kalmaktansa Osmanlılar tarafından yönetilmeyi tercih ediyorlardı. Nitekim Gennadius'un müttefikleri arasında en başta geleni Grandük Notoras Bizanslılar'ın duygularını "Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim" diye en veciz biçimde ifade etmişti.
Bu sözü Notaras'a, Ortodokslar'ın 150 yıldır şahit oldukları ve dönemine göre çok ileri bir anlayış olan Osmanlı tecrübesi söyletmişti. Osmanlı Beyliği kurulduktan sonra fethettiği bölgelerdeki halkın dinine karışmamış, onlara ibadet özgürlüğü vermişti. Balkanlar'da Ortodoks bölgeleri ele geçiren Venedik ve Macarlar ise Katolikliği de yanlarında getirmişlerdi. Bu yüzden Balkanlar'daki Ortodokslar Osmanlı yönetimini Katolik Macar ve Venedikliler'e tercih etmişlerdi. Aynı durum Bizans'ta da gerçekleşmişti.
FATİH'İN VERDİĞİ HAKLAR
İstanbul
fethedildikten sonra Hristiyanlar, Fatih'in verdiği hakların güvencesinde bu şehirde yaşayıp, bir hukuk ihlali gündeme geldiğinde, Fatih'in sözüne dayanarak haklarını korudular. Bunun en tipik örneği Yavuz Sultan Selim zamanında yaşanan bir olaydır. Yavuz, Hristiyanlar'ın kendi bölgelerindeki Müslümanlar'a zulümlerine ve Rodoslular'ın acımasız davranışlarına tepki olarak, İstanbul'daki Hristiyanlar'ın ya Müslüman olmalarını veya İstanbul'dan gitmelerini emretti. Dönemin şeyhülislamı Zenbilli Ali Efendi, Sultan'a "Rahmetli dedeniz Fatih Sultan Mehmed Han bunlara ahd ü âman ve bir ferman vermiş olduğundan sizin yaptığınız bu teklif şer'an caiz olmaz" diyerek karşı çıktı. Yavuz Sultan Selim, "Dedem Fatih Sultan Mehmed'in fermanını göreyim" dedi. Patrik, fermanın bir yangında yandığını söyleyince iş bir kat daha zorlaştı. Bu kez Zenbilli, "durumun ispatı da yeter" dedi. Yaşlı yeniçerilerden iki kişi, Divan-ı Hümâyûn'da Fatih'in fetihten sonra yerli halka verdiği söze ve haklara şahitlik edince Yavuz'un emrinin hilafına hüküm verildi. Böylece haksız emir uygulanmayıp, Hristiyanlar İstanbul'da huzur içinde yaşamaya devam etti.
Zenbilli Ali Efendi
BİZANSLI DİN ADAMLARININ MUHALEFETİ
Ortodoks
muhalefetin lideri ünlü Bizanslı âlim Papaz Georgios Skolarios'du. Birleşme aleyhine vaazlar verip, risaleler yazdı. Pantokrator Manastırı da birçok papaz ve vatandaş tarafından ziyaret ediliyordu. Kiliselerin birleşmesine karşı çıkanlar "ne yapacağız" diye yanına gittikleri Skolarios'dan şu cevabı aldılar: "Ey zavallı Bizanslılar, neden yoldan çıktınız ve Tanrı'nın güvenini kaybettiniz? Frenkler'in gücüne güvenerek, hem dininizi, hem de tahrip edilmek üzere olan şehrinizi kaybettiniz. Bana merhamet et, ey Tanrım! Senin varlığında, Seni şahit olmaya çağırıyorum ki ben bunun gibi bir hatadan münezzehim. Ey zavallı yurttaşlar, ne yaptığınızın farkında olun. Siz kendinizi sadece gelmesi mukadder olan köleliğe mahkûm etmiyorsunuz. Ayrıca babalarınızın size teslim ettiği imanınızı kaybediyorsunuz ve Tanrı'ya karşı saygısızlığa razı oluyorsunuz. Yargılandığınızda, yazık olacak size".
Fatih, fetihten sonra Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine karşı çıkan Skolarios'u saklandığı köyden getirterek patrik olarak atadı. Georgios Skolarios, Gennadius lakabı ile patriklik yaptı.
Fatih'in Gennadius'a patriklik beratını veriyor.