AKŞEMSEDDİN'DEN FATİH SULTAN MEHMED'E ÖĞÜTLER:
Bozgunculara merhamet etme
Fatih üzerinde en etkili insanlardan biri hocası Akşemseddin'di. II.
Mehmed, devlet adamlarının bir kısmının kuşatmanın kaldırılması yönündeki baskılarına Zağanos Paşa, Şehabeddin Paşa ve Akşemseddin'in desteğiyle karşı koyabilmişti.
AKŞEMSEDDİN'İN MEKTUBU
20 Nisan 1453'te dört büyük yardım
gemisi, Osmanlı donanmasının
çabasına rağmen İstanbul'a
girdi. Bu durum Bizanslılar arasında
büyük bir sevince, Osmanlı ordusunda
ise büyük bir hüsrana yol
açtı. Muhalifler seslerini yükselterek
kuşatmanın hemen kaldırılması
gerektiğini söylediler. Orduda büyük
bir moral bozukluğu hâkim oldu.
Ordunun durumunu vaktinde teşhis eden Akşemseddin, padişaha sert ifadelerle dolu bir mektup yazdı. Fetih taraftarlarının muzaffer olacağını müjdeleyen Akşemseddin, padişahtan sert tedbirler almaktan kaçınmamasını da istedi. İstanbul kuşatmasının dönüm noktası olan mektupta Akşemseddin şunları yazmıştı:
"Bu hadise gemi ehlinden oldu.
Kalbime büyük kırıklık ve üzüntü getirdi. Bir fırsat görünüyordu. Fakat bu hadise o fırsatı ortadan kaldırdı.
Yeni gelişmeler oldu. Birincisi, kâfirler rahatladı, sevince boğuldu, moral buldu. İkincisi, sizin görüşünüzün eksik, hükmünüzün ve kararlarınızın isabetsiz, sözünüzün tesirsiz olduğu görüşü kuvvet kazandı. Üçüncüsü, dualarımızın kabul olmadığı, müjdemizin geçersiz olduğu ifade edilir oldu. Bu bakımdan bu hadise, bunun gibi pek çok mahzurlar doğurdu.
Şimdi yumuşaklık ve merhamet gerekmez. Bu hususta kusuru görülenler, fethe muhalif olanlar tespit edilip, bunlar görevden azil dâhil gereken en şiddetli ceza ile cezalandırılmalıdır. Eğer bunlar yapılmazsa kaleye yeni bir hücuma kalkışıldığında, hendeklerin doldurulmasına karar verildiğinde gevşeklik gösterilecektir. Bilirsiniz, bunlar yasaktan (zordan) anlayan Müslümandır. Allah için canını, başını ortaya koyan azdır. Meğer bir ganimet göreler, canlarını dünya için ateşe atarlar.
Şimdi sizin yapmanız gereken bütün gücünüzle, fiilen, emirle, hükümlerinizle, sözünüzle işe sarılmanız, gayret göstermenizdir. Bu tür görevler, gerektiğinde merhameti ve yumuşaklığı az, şiddet kullanabilecek, zora başvurabilecek kimselere verilmelidir. Bu, hem geçmişteki uygulamalara, hem de dine uygundur. Allah şöyle buyuruyor:
"Ey şanlı Peygamber! Kâfirlerle, münafıklarla sonuna kadar savaş ve onlara karşı sert ol, yumuşak davranma. Onların varacakları yer cehennemdir ki, orası varılacak ne kötü yerdir".
Bir acayip hal oldu. Üzgün bir halde otururken, Sâdâtın büyüğü, Câfer-i Sâdık'ın işareti üzerine Kur'an'ı Kerim üzerinde mütalaada bulunurken şu âyete rastladım: "Allah münafıklara ve kâfirlere ebedi olarak cehennem ateşini vaadetti. O, onlara yeter. Allah onları rahmetinin sahasından uzaklaştırdı.
Onlar için devamlı azap vardır".
Bu âyete göre, bu işte gayret sarf etmeyenler de, senin emrine uymayanlar da Müslüman değildir. Bunlar münafık hükmünde olup, kâfirlerle cehennemde beraber olacaklardır.
İşlerini daha sıkı tutmandan ve sert davranmandan başka çare olmadığı anlaşıldı. Sonuçta, Allah'ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan, mansur (yardım edilen) ve muzaffer olarak dönen oluruz. İmdi, "kul tedbiri alır, takdiri Allah'a bırakır" hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah'tandır. Ama elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir. Allah Resülü ve ashabının sünneti de budur.
Hüzünlü bir halde iken biraz Kur'an okuyup yattığımda, bir takım lütuflara, müjdelere mazhar oldum ve teselli buldum. Bu söylediklerim sana boş söz gibi gelmesin. Gereğini yapasın.
Söylediklerim tamamen sizi sevdiğimizdendir".
Bu mektup Fatih'in moralini yükseltip, kuşatmaya devam kararını vermesine ve fetih gerçekleşene kadar hedefinden vazgeçmemesinde önemli bir rol oynadı.
FETHE DOĞRU
Kuşatmanın uzaması, Avrupa'dan gelebilecek
yardım yüzünden Osmanlı ordusunu zor duruma
sokmuştu. Bu sırada Venedik donanması Ege'ye
gelmişti. 25 Mayıs'ta Bizans'a son kez teslim
ol çağrısı yapıldı. Bu sırada Macarlar'ın, yardıma
geldiği haberleri Osmanlı ordusunun moralini
bozmuştu. Veziriazam baştan beri savunduğu
kuşatmayı kaldırma fikrinde ısrar etti. Ancak
Zağanos Paşa, Şehabeddin Paşa, Turahan Bey ve
Akşemseddin saldırıya devam edilmesi gerektiğini
söylediler. Büyük bir saldırıya geçilmesi için
karar alındı. İstanbul 29 Mayıs sabahı son hücumla
fethedildi.
AKŞEMSEDDİN
Asıl ismi Şemseddin Muhammed'dir, ancak Akşemseddin veya Akşeyh diye bilinir. Hacı Bayram-ı Veli'nin dervişlerindendir. Şeyhinin ölümünden sonra 1429'da yerine geçti. İstanbul kuşatmasına katılan Akşemseddin, kuşatmanın en sıkıntılı zamanlarında gerek padişahın gerekse ordunun manevî gücünün yükseltilmesine yardımcı oldu. Padişaha zaferin yakın olduğu müjdesini vererek, sabredip gayret göstermesi gerektiğine dair tavsiyeleri ve Fatih'e yazdığı mektuplarıyla fethin gerçekleşmesinde büyük bir tesiri oldu. Fetihten sonra Ayasofya'da kılınan ilk cuma namazında hutbeyi okudu. Fetihten birkaç yıl sonra Fatih'in isteği üzerine İslâm ordularının İstanbul kuşatmalarında şehid düşen Ebu Eyyüb el-Ensârî'nin kabrini buldu. Fatih'in buraya yaptırdığı türbe ve camiyle oluşan Eyüp semti Müslümanlar'ın en kutsal saydığı yerlerden biri oldu.
YAVUZ'DAN LİDERLİK DERSİ
Büyük liderler, en zor anlarda verdikleri kararlarla ve iradelerini sürdürebilme kararlılığı göstermeleriyle tarihe geçerler. Büyük Türk hükümdarının en zor zamanlarda bile soğukkanlılığını ve metanetini yitirmeden, hedefinden vazgeçmediğini gösteren şu hadiseyi günümüzde de siyasetçilerimizin ve kamu görevlilerimizin örnek almaları gerekir.
1514'te İran seferi sırasında düşmanın bir türlü karşılarına çıkmaması yüzünden Doğu Anadolu'nun çetin coğrafyasında yürümekten perişan olan yeniçeriler, isyan ederek işi padişahın çadırına tüfek atmaya kadar götürmüşlerdi. Yavuz, bu durum karşısında tereddüt etmeden askerin arasına girerek, "Şu anda varmak istediğimiz yere henüz gelmiş değiliz.
Düşmanla karşılaşmadan geri dönmemiz ise mümkün değildir. Bunu düşünmek bile kötüdür. Amma garabet bundadır ki, Şah'ın adamları efendileri için can verirlerken içimizdeki bazı gayretsizler, buralara gelmiş olan bizleri geri dönmeye ve emeklerimizi neticesiz bırakmaya uğraşıyorlar. Fakat biz yolumuzdan asla dönmeyecek ve emre itaat edenlerle birlikte hedefe kadar gideceğiz.
Şunlar ki kalp zaafıyla ailesini özlediğini ve yol meşakkatini bahane ederler ve bundan öte gidemeyiz derler. Onun gibiler kendileri bilirler. Geri dönerlerse din-i mübin yolundan dönmüş olurlar. Onların bahaneleri düşman gelmedi ise düşman ilerdedir. Eğer er iseniz benimle yola koyulun. Yoksa ben yalnız başıma da giderim" diyerek atını sürmüş, padişahın bu konuşması üzerine kararlılığını gören yeniçeriler sefere devam ederek Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biri olan Çaldıran zaferini kazanmışlardı.