Bugünkü Ermenistan toprakları bir zamanlar Türkler'in çoğunlukla yaşadığı ve Türk hanlıklarının yönettiği bir bölgeydi. Rusya'nın 19. yüzyılda Türk hanlıklarını işgali ve bölgenin nüfusunu değiştirmesiyle Ermenistan kuruldu
Timur İmparatorluğu'nun büyük hükümdarı Timur'un 14. yüzyılın sonlarında Revan'a (Bugünkü Ermenistan'ın başkenti Erivan) hakim olmasından sonra bölgeye Orta Asya'dan Emir Sa'd idaresinde Sa'dlular başta olmak üzere birçok Türk aşireti geldi. Bölgenin ismi de Sa'dçukuru oldu. Timur'dan sonra da bölgede Türk hakimiyeti devam etti. Karakoyunlular ve Akkoyunlular'dan sonra Safeviler bölgeye hakim oldu. Bugün Ermenistan diye anılan yerin bir zamanlar Türk yurdu olduğu ve bölgenin Ruslar tarafından nasıl Ermenistan'a dönüştürüldüğünü Mustafa Aydın'ın İslam Ansiklopedisi'ndeki "Revan Hanlığı" maddesinden ve yakında Okan Yeşilot'un editörlüğünde Yeditepe Yayınları arasında çıkacak "Ermenistan Türkleri" isimli eserden öğreniyoruz.
OSMANLILAR REVAN'DA
Osmanlı-Safevî mücadelesi sırasında Revan, Osmanlı yönetiminin ilgi sahası oldu. Revan, Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren defalarca yıpratıldı. 16. yüzyılın sonlarında Osmanlıİran savaşları sırasında 1583 Eylül'ünde Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdi. Revan'a bir kale yapan Osmanlılar, Revan Beylerbeyliği'ni de kurdu. Şehir 1603'te tekrar Safevî hakimiyetine girdi. IV. Murad Osmanlı'nın bozulan devlet otoritesini sağladıktan sonra 1635'te Revan'ı fethetti. Ancak bir yıl sonra Revan tekrar İran hakimiyetine girdi. Safevîler, yeniden teşkilatlandırdıkları Revan'da Sa'dçukuru Revan Hanlığı'nı kurdu.
18. yüzyılda Çar Petro ile birlikte Ruslar Kafkaslar'da yayılmaya başladı. Safevî Devleti'nin dağıldığı bu dönemde duruma müdahale eden Osmanlı, Revan'ı 89 yıl sonra 1724'te tekrar fethetti. Bölgede Osmanlı hakimiyeti tesis edilmişken Nadir Şah'ın İran'da Avşar Türkleri'nin hakimiyetini başlatmasıyla birlikte 1735'te Revan yine kaybedildi. Nadir Şah'ın 1747'de öldürülmesinden sonra Mîr Mehdî bağımsız Revan Hanlığı'nı kurdu. Ancak bölgede zaman zaman Gürcü prenslerin hakimiyeti görüldü.
Gürcüler ile Ruslar'ın 1783'te bir antlaşma imzalamasından sonra Osmanlı ve İran da bölgeye müdahil olmaya başladı.
RUSLARIN İŞGALİ
Ruslar birkaç kere Revan'ı kuşatsa da alamadı. Ruslar, Ekim 1827'de Revan'ı işgal etti. Revan'ı işgal eden Paskieviç'e Revan Kontu unvanı verildi. Şubat 1828'de Ruslar'la İran arasında yapılan Türkmençay Antlaşması ile Revan Ruslar'ın hâkimiyetine geçti. Bölgeyi işgal eden Rus Çarı 21 Mart 1828'de bir emir yayımlayarak Nahcivan ve Revan hanlıklarını ortadan kaldırdı. Ordubâd bu iki hanlığın topraklarına eklenerek Ermeni vilâyeti oluşturuldu. 1844'te oluşturulan Kafkasya Genel Valiliği'ne 1850'de Revan da dahil edildi. 1868'de oluşturulan Revan Vilayeti, Erivan, Gence, Gümrü, Nahcivan, Yeni Beyazıt, Derelgez ve Eçmiadzin'den meydana geliyordu.
NÜFUS YAPISI DEĞİŞTİRİLDİ
Ermeni vilayeti kurulduğunda Müslümanlar çoğunluktu. Ruslar kademe kademe bölgedeki Türk nüfusu azaltıp, Ermeni nüfusunu artırdı. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı topraklarından ve İran'dan on binlerce Ermenin bölgeye göç ettirilerek, nüfus dengesi değiştirilmeye başlandı. Şehirdeki camiler ya kilise ya da depo yapıldı. Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Rus Çarlığı'nın Ermeniler'i yine bölgeye göç ettirmesi, bölgedeki Müslümanlar'ı da Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakması Revan ve civarının Ermenistan'a dönüşmesindeki son adımdı. Ermeni vilayeti kurulduğunda bölge nüfusunun yüzde 74'ünü Müslümanlar oluşturuyordu. Bölgedeki Ermeni nüfusu Ermeni vilayeti kurulduğunda yüzde 21 iken 1916'da yüzde 58'e ulaşacaktı. Aynı durum bölgenin merkezi Revan'da da gerçekleşti. 1908'de Revan'ın yüzde 59'u Türk iken, 1917'de bu rakam yüzde 45'e düştü. 1932'de ise yüzde 6'ya kadar inecekti.
1917'de Çarlık Rusyası'nın yıkılmasından sonra Ermenistan kuruldu. Bu dönemde Kafkaslar'da ilerleyen Osmanlı ordusu Revan'ı aldı. Ancak bu dönemdeki şartlar yüzünden şehir Ermenistan'a geri verildi. Gümrü Antlaşması Türkiye-Ermenistan sınırları belirlendi. Sovyetler Birliği döneminde Ermenistan'da Türkçe yer isimleri değiştirilerek Türkler'e ait izler silindi.
İMPARATORLUĞUN ÇÖKÜŞÜNÜN VE BÜYÜK AŞKIN BELGELERİ
Osmanlı'nın son döneminde en büyük rolü oynayan ve günümüzde de ismi hâlâ unutulmayan Enver Paşa'nın büyük aşkı Naciye Sultan'a yazdığı mektuplar yayınlandı. Son yıllarda ardı ardına yayınladığı birçok önemli kitapla genç bir talebe çalışkanlığı ve hevesinde olduğunu ortaya koyan Bardakçı, bir süre önce Enver Paşa'nın Orta Asya macerasını anlatan "Enver" isimli eserini yayınlamıştı. Şimdi de bu kitabın devamı olarak Enver Paşa'nın karısı Naciye Sultan'a yazdığı mektupları neşretti. "Nâciyem, Ruhum Efendim" ismiyle İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan eserde Enver Paşa "Sevgili melek; cicim, arslanım, sevgili Naciyeciğim; sultanlar sultanı sevgili Naciyeciğim; şekerim ruhum efendim" gibi sevgisini ifade eden hitaplarla başladığı 417 tane mektup yer alıyor.
Enver Paşa, bu mektuplarda karısına özlemini dile getirirken bir taraftan da tarihe not düşmek istemiş. Bu mektuplar paşanın bir tür hatıratı.
Mektuplarda Orta Asya'da kullandığı bayrağının resminden tutun da bölgedeki ufak çatışmalara kadar her şeyi anlatmış.
Enver Paşa, eşinden mektup alamadığı zaman ise kahrolmuş, Bir defasında mektup gelmeyince, "Of! Beni ne kadar üzdün. Sana hitap edecek, zulmünü yüzüne çarpacak söz bulamıyorum. Zâlim, zâlim, zâlim bin defa yüz defa milyon defa zâlim...." şeklinde satırlar kaleme alan paşanın nasıl yakıldığını anlıyoruz.
Enver Paşa, şehid düşmesinden kısa bir süre önce yazdığı 25 Temmuz 1922 tarihli mektubunu "Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet- i maddiyemle, aşk ve iştiyakımla sarılarak canını yakar, Hüdâ'nın birliğine yavrularımla beraber emanet ederim ruhum efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım" diye bitirmiş. Şimdiye kadar Enver Paşa'nın son mektubu diye bilinen bu romantik mektuptan 10 gün sonra Enver Paşa'nın bir mektup daha gönderdiğini, dolayısıyla bu mektubun son mektup olmadığını da bu eserden öğreniyoruz. Bu belgeler hem büyük bir aşkı ortaya koyarken hem de imparatorluğun neden yıkıldığını da açıkça ortaya çıkarıyor. Kitap dikkatli okunduğunda imparatorluğun son 10 yılının hangi psikolojiyle yönetildiğini ve devletimizin beş milyon kilometrekareden Milli Mücadele öncesinde nasıl birkaç yüz bin kilometrekareye düştüğünü anlıyorsunuz.
IV. MURAD'IN REVAN SEFERİ
İran savaşlarının Osmanlılar'ın aleyhine olan gidişatına dur demek isteyen Dördüncü Murad uzun bir hazırlık yaptıktan sonra 1635 baharında İran'a doğru hareket etti. Sefer boyunca görevinde ihmal gösterenleri, yolda ele geçirdiği zorbaları ve hakkında şikâyet vaki olanları, idam ettirdi. 26 Temmuz'da Revan Kalesi önlerine gelen Osmanlı ordusu kaleyi kuşattı. Safeviler 8 Ağustos'ta teslim oldular. Kalenin hakimi Emirgûneoğlu Tahmasb Kulu padişahın hizmetine girerek, zamanla yakın çevresinden birisi oldu. İstanbul'un Emirgân semti ismini onun, buradaki köşkünden dolayı almıştır. 4'üncü Murad, sefer dönüşü İstanbul'a büyük bir ihtişamla girdi. İstanbul'un yıllardır anarşiden yılmış, mağlubiyet haberlerinden bezmiş halkı, muzaffer sultanlarını, tıpkı atalarının Kanunî'yi karşıladıkları gibi büyük coşkuyla karşıladılar. Dördüncü Murad, bu zaferin anısına Topkapı Sarayı'nda Revan Köşkü'nü yaptırdı.