BUGÜN futboldan, bölgeden, İngiliz gemisine açılan Rus ateşinden söz edecektim. Ancak Kurumsal İletişim, birtakım bilgileri benimle paylaşınca haliyle konu değişti!
KONU zorunlu olarak
BORAJET'e geldi! Haliyle Yalçın Ayaslı ve Sezgin Baran Korkmaz'a...
Herkes bildiği kadar konuşuyor. Bense bildiklerimin çok az kısmını yazdım.
Tekrar altını çiziyorum, gerçekte olanın küçük bir kısmını paylaştım.
Çünkü kimseye düşmanlığım yok. Olamaz da...
Sadece işimi yaptım... Ancak belli ki saflar net. Herkes kılıçları çekmiş. Biz de geri duracak değiliz ya... Konuyu açalım ki bazı noktalar bilinsin...
BORAJET ya da Yalçın Ayaslı ile ilgili ilk yazımı yazmadan önce avukatlarına ulaşmaya çalıştım. İddiaları paylaşıp rotamı belirleyecektim. Cevap yerine
TEKZİP geldi...
DAVA açarız dediler. Ki hakları... Açarlar.
Yazılanlardan sonra açtılar da...
Ben yazdıktan sonra şirketin yani
BORAJET'in içinden pek çok bilgi aktı. Hepsi üst düzey yöneticiydi! Şirketin piksellerine kadar hakimdim artık. Sorun, büyük ortak konumundaki Yalçın Ayaslı'nın Türkiye'de olmamasıydı.
ABD'de yaşıyordu. Şirketin ne kadarına hakimdi o gün de bugün de bilmiyorum... Şirketten bilgi yağıyor, ancak Ayaslı'ya bir türlü ulaşamıyordum. Birkaç yazıdan sonra avukatı geldi. Çok da verimli bir sohbet oldu. Hatta bir süre sonra BM toplantıları için New York'a gidecektim. Avukat tam bir centilmendi. İngiltere'den geliyordu.
"ABD'DE SAYIN AYASLI İLE GÖRÜŞÜR MÜSÜNÜZ?" dedi. Hiç düşünmeden "Çok da iyi olur.
Seve seve" cevabını verdim.
Bir süre sonra konuştuğumuz gibi ABD'ye indim. Eylül'ün ortalarıydı. Birkaç randevum olsa da iptal ettim. Çünkü Yalçın Ayaslı ile görüşecektim. Ancak
AVUKAT BEYEFENDİ arayıp "Yalçın Bey görüşmekten vazgeçti. Gelemiyor kendileri" dedi. Haliyle şaşırmıştım. Randevu isteyen, onlar gelmeyen de onlardı... Hatta espri ile
"6. ve 7. CADDELERİN KÖŞESİNDE bir kahveci var orada sizi bekleyeceğim" demiştim...
Daha sonra avukat beyefendi gazeteye ziyaretime geldi.
Aynı konu üzerinde konuştuk.
Ben kaynaklarımı gizli tutarak tüm samimiyetimle olanları aktardım. Ve önemli bir kısmını da aktarmadığımı kendisine söyledim! Ve sonrasında da Yalçın Ayaslı açtığı davaları geri çekti... Ben de samimiyetimin karşılık bulduğunu düşündüm. Son durum bu!
BORAJET bizde manşet
olurken ve köşemde
yazarken, aslında
ilgimi çeken en
büyük merkez,
HANGAR'DAN İZİNSİZ GİRİŞ-ÇIKIŞ
YAPILDIĞI GERÇEĞİYDİ.
Yani
BORAJET'in hangarında polis ve pasaport kontrolü yoktu.
Bunu yazdım. Herhangi bir özel uçakla gelen kişi ya da kişiler,
PASAPORT KONTROLÜNE girmeden çıkıp gidebilir, aynı şekilde de geri dönebilirdi! Konu vahimdi. Uçaklarda kimlerin gelip gittiğine, nereye uçtuğuna kadar bilgi akıyordu. Pilotların tutmak zorunda olduğu isim-yolcu listelerine kadar... Bir de gizli tutulan isim listesi!
Nedense özellikle MEDYA bunu görmek istemiyordu. Şaka gibi değil mi! Biz bunu gözler önüne serdik!
ÖDÜL VERİLMESİ GEREKİRKEN HEDEF
OLUYORDUK! Elbette konu dallanıp budaklandı, ancak işin merkezi burasıydı. Sonrasında POLİS-MİT baskın yaptı ve yazdıklarım belgelendi. Geçişler yıkılıp atıldı. Kontrol sağlandı.
İsteyen rahat bir şekilde bu gerçeğe ulaşır...
Neyse... Hangardaki izinsiz giriş çıkış kapatılınca konu da kapandı benim için...
Sonra başka bir gelişme oldu.
SBK adıyla yeni yeni medyada yer tutan bir şirket BORAJET'i satın aldı. Sahibinin Sezgin Baran Korkmaz olduğunu herkes gibi biz de o gün öğrendik... Haliyle konu sıcak olduğu için bilgi akmaya devam ediyordu. En küçük nokta bile bana ulaşıyordu... Doğaldı...
Çalışan arkadaşlarım bilir. Herkesi odamda kabul ediyordum.
Saatlerce zaman ayırdığım oluyordu... Heyetler halinde toplantı yapıyorduk resmen...
Sonra baktık ki BORAJET'in üzerindeki
ABD menşeili sermaye gidiyor yine ABD menşeili bir sermaye geliyor...
Bunun üzerine "
AL GÜLÜM VER GÜLÜM" manşetini attık...
Yani kimsenin görmek istemediği, anmak istemediği o manşeti...
O sabah hiç aramayan arkadaşlarım aramaya başladı.
Belli ki değişik bir durum vardı.
Ya o gün ya ertesi gün
BARAN KORKMAZ bana ulaştı.
"Kendini tanıttı. Sizi ziyaret etmek istiyorum" dedi. Yalçın Ayaslı'dan sonra bu gerçekten değişikti... Biri davet ettiği halde gelmiyor, diğeri ise çağırmadan gelmek istiyordu...
Ben de haliyle "Buyurun gelin" dedim. Geldi. Odama buyur ettim.
Oturuşuyla kalkışıyla son derece samimi içten alçakgönüllü bir insandı. VE çok netti. İlk sözü şu oldu: "Benimle ilgili ne yazarsanız yazın. Karışamam. Ancak beni dinleyin ve adaletli olun lütfen" diye ricada bulundu. Sanırım 30- 40 dakika oturduk. Dinledim ve gitti. İlk tanışmamız böyle oldu.
Sonra aradan birkaç gün geçti.
Tekrar randevu istedi. Geldi.
Kapının önünde dikildi oldukça saygılı bir şekilde ellerini iki yana açarak
"Abi beni yaktın.
Bitirdin. Senin yüzünden çok büyük zarar ettim..." diye
dert yandı. Buyur ettikten sonra
açıklamasını istedim. Anlattı:
"Abi ben
BORAJET'i mali tablosunu bilerek aldım.
THY ile ortak uçuşlar yaparak şirketi ayağa kaldıracaktım. Ancak senin
AL GÜLÜM VER GÜLÜM manşetinden sonra işler tamamen değişti. Şimdi yürüyemiyorum.
Adım atamıyorum... Büyük zararım var... Yaktın beni" dedi.
Ve bunları söylerken kırıcı tek bir ima da bile bulunmadı.
Sezgin Baran Korkmaz'la böyle tanıştık... Öncesi yoktu.
Bunu en iyi Yalçın Ayaslı biliyor olmalıydı. Daha sonra iki
SAHİP, yani
AYASLI ile
KORKMAZ arasında büyük mücadele baş gösterdi. Dışarıdan takip ettiğim kadarıyla tansiyon tavan yaptı.
Baran Korkmaz davaların gelişimiyle ilgili yine görüşme istedi. Belli ki haklılığını anlatmak istiyordu. Bu kez birkaç koruması eşliğinde gazetenin yakınındaki otelin lobisinde oturduk. Koca bir dosya sundu. "Abi lütfen incele gör bak kim haklı" dedi. İnceledim ancak konu benim dışımdaydı.
Gazete olarak da kişisel olarak da hiç konuya dahil olmadım...
Olmadık... Arşivler ortada...
Sezgin Baran Korkmaz'la ilgili tek satır olumlu yazı ne benim köşemde ne gazetede çıktı.
Zaten böyle bir talebi de olmadı.
Hiç olmadı. Sadece haklılığının bilinmesini isteyen
NET, sert mizaçlı bir adamdı karşımdaki...
Ve gördüğüm kadarıyla çok hırslıydı... Daha sonra bayramlarda seyranlarda hal hatır sormak için aradı. Kabaca
BORAJET parantezi böyleydi. Yalçın Ayaslı ve Sezgin Baran Korkmaz olayı benim açımdan böyle gelişti...
Bir de olayın Ekim Alptekin tarafı vardı. Bazı mahfillerde fısıltıyla konuşulduğunu duymaktayım...
Yalçın Ayaslı, bana bilgileri veren kişinin
EKİM APLTEKİN olduğunu varsayıyormuş. Avukat beyefendi de bunu söyledi.
Gelen beyefendiye, "Bu noktaya nasıl geldiniz Allah aşkına" diye sordum. Ve güldüm... Ben bunun asla ve kat'a olamayacağını ilettim.
Böyle bir şey mümkün değildi.
Böyle bir ilişkim de yoktu...
Ekim Alptekin de bir yayından rahatsız olduğu için bir kez gazeteye geldi. Kendini ifade etmek istedi.
Konunun
BORAJET'le zerre ilgisi yoktu. Belli ki birileri ismimi bir yere çekmeye çalışmakta. Mahir Hoca bunu 28 Şubat'ta yaşamıştı.
GİZLİ SERVİSLERİN yaptığı listeye konulma operasyonu... Ancak arkadaşlar o ben değilim. Çünkü dünyadan haberiniz yok. Bu yazı zorunluluktu. İsterseniz vitesi öyle bir arttırırım ki oturduğunuz yerden düşerseniz. Bunu da not edin... Karar sizin...