ORTA Doğu'da yaşananlar ile "Kürt Kartı" üzerinden Türkiye'ye basınç uygulanmasının nedeni sık sık yazdığım gibi HİNT-AVRUPA KORİDORU... Bu hedef doğrultusunda Amerika, Almanya-Fransa'nın başını çektiği AVRUPA'yı tamamen kendine bağlayacak, Çin'i de kontrol eder hale getirecekti.
Hindistan "YENİ ÇİN" olarak öne çıkacak figürdü. Böylesine KÜRESEL politikalara içeriden yükselen seslerle karşı koymak mümkün değildi. Oyunu anlayıp ona göre en fazla FAYDA sağlanacak şık üzerinden gidilmeliydi.
Kamala Harris seçilseydi HİNT göçmeni bir ailenin kızı olduğu teması işlenecekti.
Seçilmedi. Ancak Amerika algıikon- olgu'lara çok fazla değer verirdi. İŞARET DİLİYLE çok şey anlatırdı. Harris seçilemese de Trump'ı BAŞKANLIĞA götüren SİLİKON VADİSİ'nin altın çocuğu JD. VANCE, İKİNCİ ADAM olarak BEYAZ SARAY'a geldi. Buradaki kilit nokta James David Vance'ın eşiydi! Usha Chilukuri Vance 1985'li bir avukattı. 20 Ocak'tan itibaren Amerika'nın en güçlü İKİNCİ KADINI olacaktı.
Bayan VANCE San Diego'da Hintli göçmen bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. YALE'de TARİH ve hukuk okudu. Çok başarılıydı. Hukuk fakültesinden sonra hukuk katibi olarak YARGIÇLARIN yanında bulundu. Ancak burada yine kilit bir isim karşımıza çıkıyordu.
Trump'ın en güvendiği isimlerin başında gelen Yargıç Brett Kavanaugh da BAYAN VANCE'a sahip çıkmayı ihmal etmiyordu. Yani KÜRESEL YENİ KURGUYA uygun bir karakter AİLE fotoğrafında yer alıyordu. Atlamıyorlardı...
Devam...
7 Ekim HAMAS saldırısı sonrasında gelen İSRAİL katliamları bölgenin DEĞİŞİMİYLE ilgiliydi.
Küresel mücadeleye ORTA DOĞU ev sahipliği yapıyordu.
Taşların yerine oturması gerekiyordu. Silah bir araç olarak yine öndeydi. Projenin sağlığı açısından HAMASHİZBULLAH tasfiye edilmeli, İran yola getirilmeliydi. Bunlar yapıldı. Sonra Türkiye'nin giyeceği elbisenin ölçüsü, rengi ve biçimi masaya geldi. Kürtler gizli manşetti. Amerika çok öteden beri yani 2003'teki IRAK müdahalesinden bu yana Türkiye'nin bölgedeki tüm KÜRTLER'E HAMİLİK yapmasını istiyordu. Kürtler'in, küresel çapta rakip bellediği AVRUPA gibi ÇİN gibi güçlerin çekim alanında olmasını istemiyordu. Durum burada kilitleniyor, çözüm bulunamıyordu. Ana aktör Türkiye'den başkası değildi.
Türkiye'nin buradaki kararı hem kendi geleceğini hem bölgenin geleceğini hem de KÜRESEL dengenin yönünü belirleyecekti. BU netti! İşte bu proje kapsamında adımlar hızla atılınca HİZBULLAH ceplerindeki çağrı cihazlarıyla büyük kayıp yaşayınca ANKARA da teyakkuza geçti.
Durum ciddiydi. Her zamanki tepki değildi verilen. Bu görüldü.
Görenlerin başında MHP lideri DEVLET Bey geliyordu. Bunu da MECLİS'te belli ediyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Ekim Salı günü yapılan açılışında MHP lideri Bahçeli, DEM Parti grubu ile sırayla tokalaşıyordu. "DEM Parti ile tokalaşması" sorulan Bahçeli, "Dünyada barışı isterken, kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım" ifadelerini kullanıyordu.
Bu adımdan sonra Devlet Bey vitesi daha da büyütüyordu.
"Türkler'in ve Kürtler'in birbirini sevmesi, her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir farzdır" diyor ve Öcalan'a çağrı yapıyordu... "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun...
Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın" diyordu. Bu "çıkış" sürprizden öte bir adımdı. Siyaseti de dengeleri de sarsıyordu. Devlet Bey'in sözleri rotayı da çözümü de içeriyordu.
Çok tartışılsa da yol haritasını şu sözlerle özetliyordu:
Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı'dan DEM'e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın...
Amerika'nın Öcalan'ı KENYA'da yakalayıp teslim etmesinden sonra çok şey değişti. Suriye topraklarının ÜÇTE BİRİNDE YPG/SDG oluşumu baş gösterdi. Trump da Başkan Erdoğan'a yazdığı mektupta ısrarla GENERAL MAZLUM'la temastan söz etti. Ankara bu mektubu elinin tersiyle itse de bölgedeki kurgu hala tüm canlılığıyla devam etmekteydi. Sorun da buradaydı. Devlet Bey siyasi risk de alarak ÖCALAN'a çağrı yapıyor KANDİL ile Edirne'yi yani Demirtaş ile Kandil bağını tanımıyor doğrudan Öcalan'ı sahaya çekiyordu.
Çünkü sorunun kaynağı YPG/ SDG'nin bulunduğu ve koca bir orduyu barındıran bölgeydi.
Kandil ise AVRUPA'nın İran'ın elini soktuğu bölgeydi. Devlet Bey de düğümün çözümü için doğru adrese doğru tuşa basıyordu. Trump'ın GENERAL MAZLUM dediği Mazlum Kobani, ÖCALAN'ın manevi oğlu gibiydi. Kandil'le arası hiç iyi değildi. Öcalan'ın etkisinin görüleceği adresti yani.
MHP lideri Bahçeli bu çağrıyı yaptıktan sonra karşıdaki güç TUSAŞ saldırısı ile "ÇÖZÜM YOK" diyordu. Yetmiyor KAYYUMLAR devreye giriyor belediye başkanları görevlerinden alınıyordu. Bu bile hem ANKARA'da hem bölgede hem de küresel çapta KÜRT KARTI üzerinden mücadelenin yakıcı olarak sürdüğünü gösteriyordu. Tüm bunlar olurken Devlet Bey tekrar sahne alıyor ve ÇAĞRISINI YİNELİYORDU. GERİ
ADIM ATMIYORDU...
Peki ANKARA'nın dehlizlerinde neler oluyordu?
Herkes bu sorunun cevabını merak ediyordu. AK PARTİ Devlet Bey'i uzaktan takip ediyordu. Gündemi belirleyen Bahçeli'ydi çünkü... Devlet Bey ÖCALAN kartını ileri sürerek KÜRTLER'i bir arada tutmak bunu da tüm bölgede geçerli kılmak istiyordu. ÖCALAN bunun için gerekliydi. Buna karşın ANKARA'da bir başka güç odağı da sanki sorunu bu yolla değil gerekirse güç kullanma yöntemiyle halletme şıkkını düşünmekteydi. Devlet Bey sanki bu yola itiraz ediyordu! SİLAHSIZ yöntemle KARDEŞLİK hukukuyla KÜRT KARTINI YABANCI
GÜÇLERİN elinden almanın sağlıklı rotasını işaret ediyordu.
Devlet Bey gibi düşünmeyenler de 'burası Ortadoğu güç konuşur' tezine yakındı sanki.
Bir süre önce Ankara "YPG'ye ait olan tüm tesisler enerji merkezleri vurulacaktır. YPG'ye destek verenlerin hedefimizden çıkması iyi olacaktır.
Uyarıyoruz" açıklaması yapıyordu.
Soruna bakış hangi yöntemle olacak? Bence bunun cevabı içerideki siyaseti derinden etkileyecekti. Kararın verilmediği ortadaydı. Çekişme ise sanırım SIR değildi. İran'ın Şİİ EKSENİYLE çizdiği alandan dışlanması Türkiye'nin vereceği kararın heyecanla beklenmesine yol açıyordu...
Değişimin içinden geçiyorduk.
Bunun TRUMP'la ilgisi de yoktu. İlginç gelişmeler olacaktı... Bence...
İzleyelim...