CIA mensuplarının, zamanın ABD başkanı Jimmy Carter'a 'bizim çocuklar başardı' diyerek haber verdikleri 12 Eylül askeri darbesinin 41. yılını da geride bıraktık.
Türkiye'nin değil başkalarının menfaatlerini savunanların 'darbe şartlarının olgunlaşması için' tezgahlanan anarşiye göz yumdukları bir sürecin ardından gelmişti darbe. Ve sistemin Türkiye'den talep ettiği bir dizi tavizin verilmesine zemin teşkil etmişti.
Ülke çapındaki sıkıyönetimin engellenmediği anarşi ve 6 ay boyunca yapılan 115 tur oylamaya rağmen cumhurbaşkanı seçilemeyişi, 12 Eylül'ün bahaneleri arasındaydı.
O dönem cumhurbaşkanlığı seçiminin kilitlenmesi, günümüzde birilerinin ısrarla talep ettikleri Parlamenter Sistem'in günah galerisinin tabloları arasındadır.
Güya millet adına yapılan darbeler ve verilen muhtıraların, Türkiye'nin yıllar içinde alabildiği mesafeleri kaybetmesi ile neticelendiğini ve böylelikle ülkemiz üzerindeki vesayetin tahkim edildiğini, artık iyi biliyoruz.
Sistemin hakim güçlerinin, içerdeki birtakım mihraklarla işbirliği yaparak yön verdiği bir Türkiye yerine, kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye var artık. Dahası, uluslararası zeminle ilgili doğruları yüksek sesle dile getiriyor Türkiye ve bütün ülkelerin üzerinde ittifak edebileceği 'daha adil bir dünya' hedefi için çalışıyor.
Kendi menfaatlerine uygun bir uluslararası sistem oluşturan ve diğer ülkelerin buna itirazlarını çeşitli şekillerde bastırabilen uluslararası güç odaklarının da kabul ettiği bir gerçek var artık: Türkiye, gerek teorik ve gerekse da pratik gücü ile sahada.
Bölgesinde yaşanan haksızlık ve adaletsizliklerin ağır faturalarını ödemek zorunda kalması, Türkiye açısından işin bir yönü. Dünya çapında yaygınlaşan ve aslında önlenmesi mümkün olan savaş, terör, göç, açlık, kuraklık gibi gelişmelere hakim güçlerin ses göz yummaları, karşı karşıya olunan problemin büyüklüğünü gösteriyor.
Bölgesindeki cendereyi hukuki haklılığı yanında bileğinin gücü ile kıran Türkiye'nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde 'Daha adil bir dünya mümkün' haykırışı ile yola çıkması, boşuna değil.
Sadece Birleşmiş Milletler'in değil, NATO ve benzeri kuruluşların da adalet, eşitlik, temsilde adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik, önleyicilik gibi esaslar çerçevesinde ıslahı ile 'Daha Adil Bir Dünya Mümkün' diye haykırıyor Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan.
'Dünya Beşten Büyüktür' sözüyle çıkılan yolculuğun bir ileri aşaması olan 'Daha Adil bir Dünya Mümkün' seslenişinin altını da 'Birleşmiş Milletler Reformu İçin Model Önerisi' ile dolduruyor.
Türkiye'nin nereden nereye geldiğinin göstergesi olan bu durumu daha iyi değerlendirmek için, Turkuvaz Kitap'tan çıkan 'Daha Adil Bir Dünya Mümkün / Birleşmiş Milletler İçin Bir Model Önerisi' isimli kitabı okumak, hakikaten gerekli…